dizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ekim 2023 Pazar

Extraordinary (2023)

Bu yazı 27 Ocak 2023'te en son güncellenmiştir.

Selamlar, mis gibi yeni taptaze bir İngiliz mini diziyle geldim. Bu sene Disney+ Originals da yayında olan herkesin özel bir yeteneğe sahip olduğu bir dünyada henüz süper gücünü keşfedememiş bir kaybedeni izliyoruz. Ben bir oturuşta tüm bölümleri sömürmüş bulunmaktayım. Hem komik hem akıcı hem de o kadar güzel anlatıyor ki derdini sıkılmadan hap gibi yutuverdim. 

18 yaşında herkesin özel yeteneğini keşfettiği ama esas kızımızın 25 yaşında olmasına rağmen herhangi bir süper güce sahip olmaması onu bu dünyadan dışlanmış hissettiriyor. Aslında şimdi de belli bir yaşa gelmiş henüz evlenmemiş, uygun görülen bir işe sahip değil kısaca hala yolunu arıyor ve "bir baltaya sap" olamamışsan gördüğün muamelenin aynısını bu karakter süper gücü olan bireylerin arasında görüyor ki bu tarz hikaye anlatmanın tatlı bir yolu olmuş. Hem de mizah yönünden de desteklemiş. Esas kızımızın eski aşkının reddedildiğinde bir anda uçamayıp ilk kez oluyor demesi gibi.

Herkesin anormal olduğu durumda normal olunca anormal olan sen oluyorsun. Süper güçlerle çevrili de olsan bir süre sonra sıradan herkes gibisin. Bu tarz bir metafor birçok yorumlamaya da açık bırakıyor diziyi ki düşünmesi de üstüne baya eğlenceli. Sen Aydınlatırsın Geceyi filmindeki gibi bir fikir aslında. Oradaki gibi herkesin sahip olduğu süper gücün olması seni ayrıcalıklı yapmıyor. Seni sen yapan yine sen oluyorsun, kendini olduğun gibi sevip kabul ettiğin zaman bu dünyada mutlu oluyorsun. Zamanı geri alabilsen geri geldiğinde yine aynı sen olduğunda değişen bir şey olmuyor. 

Soundtracki de aşırı başarılı olan bu dizide shazamı hazır tutun derim. Muhteşem bir playlist sizi bekliyor; Metric'ten Mitski'ye The Moody Blues'a birçok sevdiğimiz ve yeni keşifler yapabileceğimiz şarkılar mevcut. İkinci sezon gelse de izlesek!

Bu dizileri sevdiyseniz bunu da seversiniz, bu diziyi sevdiyseniz ve aşağıdakileri hala izlemediyseniz onları da seversiniz. 

Misfits

In The Long Run

Fleabag

Crashing

The End of the Fucking World

Devamını Oku »

12 Mart 2022 Cumartesi

8 Dijital Yerli Dizi (Yeni Sezon Atıştırmalık 1)

Son zamanlarda dizilere yöneldim, daha sakin kafa yormayan kolay akan şeyler tercih edince art arda çok fazla dijitale yapılan iş izlemiş bulunmaktayım. Bir de komedi ağırlıklı bir liste daha yapacağım son zamanlarda severek izlediklerimi. Ruh halim bu tarz şeyler izlememe sebep oldu. Böyle böyle 8 dizi izlemişim, daha da birkaç merak ettiğim dizi var. 

Şimdi size de iki önemli sorum var, aşağıdakilerden izledikleriniz var mı? Daha da önemlisi bunu da izle kesin seversin diyeceğiniz bitmiş mini dizi öneriniz var mı? Bekliyorum yorumları! Hadi başlayalım!

Gibi - Exxen

Sevdim, bazı komik olmayan bölümleri de var ama genel olarak güzel bir dizi olmuş. Sanat yönetimine renk şemasına bayıldım. Favori bölümlerim var, olmayan da var ama genel anlamda severek izliyorum. Daha çok İlkkan ve Yılmaz adlı iki yakın arkadaşın günlük yaşamdaki absürt olaylarını anlatıyor. Arada başka arkadaşları gelip gidiyor derken, güzel izleniyor. Şarkılarını bile kaç kere dinledim bilmiyorum :), şimdiden dönemin kült dizileri arasında yerini aldı.

Ayak İşleri - Gain

Caner Özyurtlu ve Volkan Öge işbirliği. Nüfuzlu ve zengin iş adamı Sermet'in ayak işlerini yapan iki iş arkadaşını izliyoruz. Vedat uzun yıllardır bu işi yapıyor ve yanına genç yetenek felsefe düşkünü Evren'i verince aralarında güzel bir çatışma oluşuyor. Dizide verdikleri film referansı olan bölümler çok güzel, Matrix'te koptum mesela. İkinci sezon da daha güzel gelmeye başladı bana, ilk sezonda da bir bölüm var ki Canerim, Volkanım diyeceğim izleyince anlayacaksınız, olağanüstü çok komik! O bölümde Uraz K. beyin konuk olması da ayrıca komik. Ek not; Çağlar Çorumlu çok iyi oyuncu ya, Loş Sohbet'te de izledim baya profesyonel bir kişi. Evren'i de izledim orada farklı bir kişilik tam da hayatımda olması gereken bir arkadaş tuhaflığına sahip, bayılırım :).

10 Bin Adım - Gain

Ya iki minnoş eski sevgilinin 10 bin adım macerası. 10 dklık çok tatlı bir dizi olmuş. Engin Günaydın beni çok güldürüyor, çok iyi oyuncu. Bazı bölümleri de aşırı güzel. Devin Özgün Çınar yazıyor, güzel de yazmış. Devamı gelir umarız, ben keyifle izliyorum. 

Yarım Kalan Aşklar - Blu Tv

Böyle güzel bir konuyu neden harcamışlar anlamak mümkün değil. Dilan Deniz gerçekten çok kötü bir oyuncu ama gerçekten, Burak Deniz müthiş yakışmış role, senaryo çok kötü yazılmış. İlk bölüm çok güzel heyecanlı başladı, kara mizaha olan yatkınlığından yer yer de aşırı komik ama devamı gelmiyor. Gazeteci Ozan öldükten sonra başka bir bedende yarım kalan işini bitirmek için yeniden hayata gelir. Bedenine girdiği kişi de katili olunca işler iyice karışır. 

Pera Palace'ta Gece Yarısı - Netflix

Konu yine çok güzel ama senaryolar neden kötü anlam vermek mümkün değil. Mekan çok güzel, zamanda yolculuk harika, dönem olması güzel ama senaryo yine kötü. Sevgili Tansu Biçerimiz canımızın ilk bölümde yaralı parmağı birkaç bölüm sapasağlamdı mesela bu tutarsızlık beni rahatsız etti. Dark'ı da anımsatan ama kurgu konusunda sıkıntı çeken bir dizimiz. Yine de keyifle izledim mi izledim çünkü Selahattin Paşalı hayranlığım çünkü zamanda yolculuk fanlığım. İkinci sezonu gelsin koşup yine bitiririm bir günde hiç sıkıntı değil ama senaryo ve kurgu çalışılsın artık. Fikirler heba oluyor, üzülüyorum.

Aynen Aynen - Blu Tv

İlk sezonunu youtubedan izlediğim geçen yine aklıma gelen mini dizi. Bir iki sezon daha iş yaparken arkada çaldı ama bitiremedim, belki bir şey bulamadığım zamanda yine bu şekilde izlerim, sıkıcı bir yerden sonra. Nil kızımızın bu sefer olacak diye yola çıktığı erkek arkadaşı Emir (ki bir diğer fanlığımın öne çıktığı Uraz Kaygılaroğlu oynuyor) gidiyor ve Kerem Bursin ev arkadaşı olarak geliyor üçüncü sezonda. 

Leyla İle Mecnun - Exxen

Dijitale geçti biliyorsunuz, olur mu olmaz mı derken izledik. Hem eski tadı hem de güncel olayları yakaladığından niye yaptınız demedik hiç. Lakin çok dram! Özellikle ikinci sezonda gülmekten çok hüzünleniyorum, daha çok gülmek istiyorum. Yine güzel ama biraz daha drama dönmüş gibi geldi bana, absürdlük fantazya azaldı, oraya acil takviye diyelim. 

Bizden Olur Mu? - Blu Tv

Ya neden izledim hiç bilmiyorum, kısa ve arkada oynasın diye herhalde. Bir iki kere güldürmüşlüğü var ama son bölümlere atlaya atlaya baktım :), bir yerden sonra iyice tekrar oluyor. Bölümler de 17 dk falan bu arada :). Dizide en sevdiğim şey Deniz Işın'ın kulak piercingleri oldu çünkü ilgi alanım. Söylemesi ayıp bende de 16 tane var, hepsi made with love :). Bakmalara doyamadım. Normalde de Deniz Işın'a gülüyorum bu arada hikayelerine falan instagramda, kendisi de bir ikizler kadını ki bayılırım :). 

Devamını Oku »

4 Haziran 2021 Cuma

Zamanda Yolculuk Mu? Alırım bir dal! Dark


Niye böyle oldu bilmiyorum, izlediğim zaman değil de aylar sonra ancak dönüp de yazıları editlemeye çalışıyorum. Dark'ı çok sevdim, hatta üstüne bir sürü kitap sipariş edip okumak isteyecek her gün övecek hatta müzeye tekrar gidip Ariadne'nin mozaiğini tekrar görecek kadar sevdim. Lakin ilk notlarımı bırakıp gitmişim kaç ay olmuş bakmamışım. Böyle yazılar çoğalıyor ama salacağım çoğunu, kendi hayrım için :). Hatta bir kısmını saldım bile.

Biraz geç kalmış olabilirim ama finalini beklediğim için uzun süre izlemediğim lakin aşırı merak ettiğim bir diziydi Dark! Sezonlar arası zaman farkından ötürü anlamakta daha çok zorlanan izleyici yorumları okuyunca seriyi izlemek için bitmesini bekledim. İyi de yaptım çünkü sırf bu yüzden bir sürü yarım dizim var ve bitmiş dizileri izlemeyi daha çok seviyorum. Fondip gibi tek vuruşta :D. 



Nerede zamanda yolculuk, paralel evren orada ben biliyorsunuz. Bu diziyi de merakla bekliyordum. Hafiften beyin yakan ama abartıldığı kadar da anlaması zor olan bir dizi değil. Bir arkadaşımın baya gözü korkmuş mesela ama bence önyargılı olmadan bu güzel seriye bir şans verin. Böyle diziler çok gelmiyor.

Jonas, babasının intiharından sonra rehabilitasyon merkezinde kaldıktan sonra evine döner ve lisedeki aşkını en yakın arkadaşına kaptırdığını fark eder. Tabi biz nereden bilelim Jonas ve Martha gibi lise aşıklarının Ariadne'nin düğümü, labirent ve her şeyin birbirine neden sonuç ilişkisi ile bağlı olan bir çemberin parçası olduklarını ve bu çemberi rolleri gereği her seferinde takip etmelerini. Filmde sık sık sözü geçen ve bize hatırlatılan bazı sözler serinin mantığı hakkında aslında güzel ipuçları veriyor ve bunlardan biri nitekim Arthur Schopenhauer'un "İstediğimizi yapabiliriz ama istediklerimizi seçmekte özgür değiliz" sözü gibi. Birçok kez dizide karşımıza çıkan bu söz bize aslında daha ilk andan itibaren ne ile karşılaşacağımızın ipucunu veriyor. 

Dizi büyük resme bakmayı söylüyor aslında bize. Karakterlerin istediklerini gerçekleştirmek için yaptığı fedakarlıkların hepsi daha büyük bir dünyanın sadece küçük bir parçası. Hepimiz de bir nevi bu döngünün içindeyiz. Hani çok sorulan bir soru vardır ya dünyaya bir daha gelsen aynı şeyleri mi seçerdin diye, işte Dark da bu soruya bir nevi kendi tarzında cevap veriyor. 


Büyük resme de küçük resme de baktığımda seride en çok dikkat çeken şey bir anne veya babanın evladına sevgisi oldu. Dizideki karakterlerin evladı için yapabileceklerinin sınırı olmadığını tüm seri boyunca görüyoruz. Herkes fedakarlık yapıyor ama bu neden sonuç ilişkisinde bu dünya babanın evlat özlemi ile başlayıp bir annenin evladının yaşamı için mücadele vermesi ile son buluyor. Kısırdöngünün kaynağına baktığımızda da, küçük büyük tüm hikayelerde de ebeveynlerin çocukları için neleri göze aldığını ve neler yapabildiğini izliyoruz. Dark bir çocuğa verilecek güzel bir hediye olurdu yaratıcıları için, belki de öyledir kim bilir :). Yaratıcılarının evli olduğunu düşününce belki de çıkış noktası odur :). 

Jonas ve Tannhaus'un bir sahnesinde Tannhaus şu sözleri sarf eder; 'Sadece geçmiş geleceği etkilemez gelecek de geçmişi etkiler, yumurta mı tavuktan çıkmıştır yoksa tavuk mu yumurtadan, hangisinin önce geldiğini söyleyemiyoruz. Her şey birbiriyle ilişkilidir' Birbirine neden sonuç ile bağlı hayatların ve tercihlerden oluşan çemberin kısırdöngüsüne atıfta bulunuyor aslında. Filmdeki Winden kasabasını ve yaşayanlarını da böyle düşünebiliriz. Hepsi bu kısırdöngüde kendi rollerini oynuyor ve kaçınılmaz sona kendilerini hazırlıyorlar. Başı ve sonu olmayan bu çemberden çıkmak hatta yok etmek mümkün mü Jonas bu soruların cevaplarını sezonlar boyunca arıyor. Tam buldum derken de yine düzene hizmet ettiğini fark etmesi geç olmuyor. Biz de seyirci olarak Jonas'tan farklı değiliz, ne olacak ne zaman son bulacak bir yolu var mı diye oradan oraya savrulurken dizi bizi şaşırtmayı ve nihayetinde büyük resme bakmayı söylediğinde heyecanlı ve birçok soru işareti ile finale gelmiş oluyoruz zaten :D. 


Bir de yine mitoloji yine Homeros, Dante iyi ki var dedik. Öyle gaza geldim ki bir dolu kitap sipariş ettim, mitolojiyi zaten sevdiğimden izleyince aşkım tekrar kabardı ve biraz klasikler dedik :). Dizide detaylar o kadar güzel işlenmiş ve hepsinin altını da öyle güzel dolduruyor ki hayran kalmamak elde değil. Zaten iyi bir şey izlediğimi sepetimi kitaplarla doldurmak istediğimde anlıyorum. Dark da bunlardan biri oldu. 


Müziklere ayrı bir başlık açayım çünkü olağanüstü. Bir seriye ve atmosferine mükemmel uyum sağlayan müzik seçmişler. Hala Dark'ı özlediğimde müziklerini dinliyorum. Biraz daha özlersem yeniden başlayabilirim. Çok ama çok güzel. Atmosferi falan müthiş. Bu arada benim de Jonas ile aynı yağmurluğum var ama askıda duruyor. Ne mağaram var ne geçitim, kırgınım :).

Bana izlerken aşağıda listelediğim film ve kitapları anımsattı dizi. Zamanda yolculuk olunca hepsi bir yerde benziyor zaten. Konusu ortak. Bu dizide coğrafyanın etkisi ve oyunculuklar çok güzel. Kurgu ve hikaye de oldukça başarılı. Ben elimde aile soyağacı ile izledim diziyi iyi anlamak için ama bunu sürprizi kaçmadan yaptım Mikkel olayını çözünce spoiler olmaz diye aile soyağacına baktım ki benim için dizi ondan sonra daha kolay anlaşılır oldu :). Eğer hala izlemediyseniz Dark'a bir şans verin, sevgiyle kalın!

Looper
Predestination
Zaman Makinesi 
Kara Kule
Yüzyıllık Yalnızlık

Devamını Oku »

28 Mayıs 2021 Cuma

Friends The Reunion

Bazı diziler vardır iyi hissetmek için izlersiniz, gülmek için, rahatlamak için bilirsiniz ki sizi ilk anından kendi dünyasına çeker ve o an bulunduğun andan alır ve o büyülü dünyaya seni götürür. Senin ne kadar kötü hissettiğinin bir önemi yoktur. Sen artık bulunduğun yerde değilsindir. O evde, kafede onlarla oturup lazanya yiyorsundur, kahve içiyorsundur, yılbaşı için hediye düşünüyorsun ya da şükran günü için yemek hazırlıyorsundur. Sihirli bir el seni bulunduğun en zor anında bile oradan çekip alır ve o mor duvarların arasında en yakın arkadaşlarının yanındaki koltuğun en yumuşak köşesine oturtur. Dertlerinin bir önemi kalmaz çünkü artık bilirsin ki hayat zor olsa da artık yalnız değilsin. 

Friends de benim o dizilerimden. En özel yere sahip olanlardan. Hala el işi ile uğraşırken arkada Friends olur hatta ve hatta o kadar diziye dalarım ki hiç izlememişim gibi elimdeki iş bir anda odağımdan çıkar ve ben adım gibi bildiğim sahnelerin gelmesini ağzım açık beklerim ve beni her zaman güldürür. Benim konfor alanım, ne izleyeyim diye düşünürken açıp izlediğim dizidir. Bir bölüm derken bütün sezonunu bitirdiğim, canım çekince açıp izlediğim dizidir. 

Friends The Reunion'u duyunca bok gibi olacağını düşünsem bile olsun dedim. Sanıyordum ki doğaçlama olarak 17 yıl sonraki karakterlerini oynayacaklar ama öyle olmadı. Daha çok bir anı gibiydi herkes yaşıyorken. Evet insanız ve bir yerde ömrümüz sonlanacak. Ünlü ünsüz birçok insanın konuk olduğu ve dizi hakkında anılarını anlattığı, efsane yan karakterlerin sürpriz olarak katıldıkları mini bir defilenin olduğu çok tatlı bir reunion olduğunu söylemeliyim. 

İlk dakikasını doldurmadan (baktım, kesin ve net) ağlamaya başladım. Dizi 1994 yılında başlamış ve 2004'te bitmiş. Ben iki yaşındayken başlamış ama öyle zamansız bir dizi ki ne zaman izlerseniz izleyin sizi yakalıyor ve bir anda onları benimsiyorsunuz. Aileniz arkadaşınız gibi. Dünyanın birçok yerinde yayınlanan ve birçok dile çevrilen dizinin farklı ülkelerden izleyicilerini dinlemek ve farklı kültürlerde büyüsek hatta farklı dönemlerde doğsak bile aynı şeylere gülüp aynı hisleri yaşamamız tesadüf olamaz. Katılan herkesin anlattıklarında kendimden bir parça buldum. Hepsini anladım çünkü ben de aynı sebeplerle izliyorum ya da izlediğimde aynı hisleri yaşıyorum ve iyi ki böyle bir şey yapmışlar dedim. 

Mr. Heckles, Richard, Gunther, Mr. ve Mrs. Geller ve Janice geldiğinde o kadar mutlu oldum ki. Hepsi özel bir yere sahip hem dizide hem kalbimizde. James Corden'a bir yerde çok sinir oldum o da Gellerlara söz verirken tatlı adamcağız Elliout Gould elinde mikrofon bir şey söyleyecekken bir anda sözünü kesti. Daha doğrusu konuşmasına izin vermedi. Ben böyle şeylere çok sinir oluyorum, adamcağız gelmiş bir kelam ettir bari. Aynı şekilde Mr. Heckles da keşke kalsaydı biraz daha iki söz söyleseydi ama en azından bu Corden ile alakalı değil :).


Gelelim Jen ve David'in hiç yaşanmamış aşkına. Gerçekten öyle mi bilmiyorum ama ben David Schwimmer'da o ışığı gördüm özellikle eskiye gittikleri sahnelerde. Üzüldüm ya, olmayanların ihtimali beni üzdü. İhtimallerin heyecanına üzülüyorum sanırım :). Bir yerde de Matt ile Jen'nin aslında dateleştiklerini okudum, fotoğrafları falan var. O da doğru mudur ki? Ahh hiçbir zaman bilemeyeceğiz sanırım ama David sanki hala o ışığı taşıyor. Jen'e hayran gibi geldi. Dizide de ikisi ile de yakınlaştığını düşünürsek neden olmasındı? 

Ahh Mathew Perry, bağımlılık ile uğraştığını ve zor zamanlardan geçtiğini biliyoruz geçmişte ve en çok o bu yılların ağırlığını taşıyor gibi geldi. Aralarında hafızası en zayıf  da oydu sanki. Diğerleri maşallah çok net hatırlıyor her şeyi. Özellikle Matt ve Jen. Çok az konuştu Matthew ama dizi zamanı stresten nasıl zorlandığını o kadar iyi anladım ki kolay geçmemiş onun için, hala izlerini taşıyor sanırım. Matt LeBlanc doğuştan komik ve Uncle Matt gibi birisi, tonton komik çok tatlı. Birçok küçük detayı hatırlıyor ve özel bir çaba sarf etmeden güldürüyor. Lisa Kudrow, bayıldım, bence gerçekte de harika bir insan ve harika görünüyordu. "My Eyes" sahnesini o kadar güzel oynadı ki yeniden, elinde senaryonun olmasının hiçbir önemi yok, o gün oradaydım. David Schwimmer müthiş bir oyuncu, aşırı komik. Filmi izlerken bir kez daha anladım Ross benim en çok güldüğüm karakterlerden biri ve David profesyonelliğini her dakika hissettiriyor. Courtney çok az konuştu ama tam bir Monica gibi son ve uzun konuşmalardan birini o yaptı ve yine ağladık. Öyle ki partneri Matthew bile bu Courtney'den mi diye sordu. Jennifer yine Jennifer olarak oradaydı, onu diğerlerine göre daha sık gördüğümüzden herhalde her zamanki gibiydi. Çok olgun bir insan ve ustalıkla birçok sorunun ve durumun altından kendi yoluyla sıyrılıyor ve aynı heyecanı taşıdığını hissettiriyor. 

Hep güzellikler hep yeşillikler sadece bir kez sevmedikleri bir şey oldu mu diye sorduklarında diziden eğlenceli bir karakterden bahsetti David (Marcel, maymun olan, hihihi). Mutlaka her şey mükemmel değildi ama onlar artık belli dönemlerden geçmiş yaşını almış insanlar ve bu kadar güzel etki bırakmış ve hala bırakmaya devam eden bir dizi de kimse kötüyü hatırlamaz veya hatırlamak hatta hatırlatmak istemez. Onlar bence öncelikle bu konuda seyirciyi kırmak istemedi ki hala para kazandıkları bir iş unutmayalım, ahaha! Çocuklarının geleceğini garanti altına alan ekmek kapını tabi ki güzel hatırlarsın :D. 17 yıl sonra yeniden bu ekibi toplamanın kolay olduğunu sanmıyorum. Hala Türkiye'de hiçbir dijital platformun henüz alamadığını ve Friends serisinin Netflix'te bile bazı zamanlar yok olduğunu düşünürsek, ehh fena bir iş sayılmaz değil mi :). Gerçi terapistleri bu paranın belli kısmını alıyor gibi ama bilemeyiz tabi :). 

Yine de aralarında ne yaşanırsa yaşansın iyi veya kötü bence de Matthew'ın dediği gibi bir yerde gruptan herhangi biri biriyle karşılaşsa en çok onlar hiç araya mesafe ve zaman girmemiş gibi konuşmaya başlarlar. Bu his en azından bana geçti. Her gün görüştüklerini yakın arkadaş olduklarını sanmıyorum ama herhangi bir arkadaş olmadıkları da net. 

İzler izlemez ilk hislerimi yazmak bir nevi kendime bir anı bırakmak istedim bugün. Hiçbir şey yapmadan hemen buraya geldim ve döküldü kelimeler ve şimdi de sizlerle. Şahsen ben bir Friends sever olarak takım tutar gibi Friends tişörtüm ve Central Perk'te kullanılan mugım ile tekrar izlemek isterim. Hatta bu yazıyı yazmadan önce tekrardan başlayasım geldi. Bir şeyin özellikle sevdiğim bir şeyin sonunu izlemek beni kırıyor o yüzden bir seriyi bitirirsem hemen ilk bölümünü yeniden izlerim ve Friends ilk bölümünü sıklıkla izlediğim bir seri. Aynı dönemde yaşayıp yaşamamamın bir önemi yok. Kimse için yok. Eğer hayatınızın bir döneminde bu diziyi izlemiş ve sevmişseniz The Reunion çok tatlı bir film. Sizi asla hayal kırıklığına uğratmayacak ve bu ekipten her zaman daha fazlasını izlemek için orada olacaksınız. Eğer benim gibi comfort/feel good diziniz ise filme başlamadan yanınıza bolca peçete alın ihtiyacınız olacak ayrıca hazırlıklı olun seriye yeniden başlamak için bir sebebiniz olacak sanki bir sebebe ihtiyacınız var gibi, mehh!

Devamını Oku »

27 Kasım 2018 Salı

Jim Carrey'den Yıllar Sonra Gelen Dizi: Kidding (2018)

Michel Gondry ve Jim Carrey'i Eternal Sunshine of the Spotless Mind'dan sonra bir araya getiren Kidding, duyduğumdan beri bu sezonun en merak ettiğim dizilerinden biriydi. İlk sezonu öyle bir bitti ki ikincisinin gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum.

Öneri Makinesi

İkizlerinden birini kaza sonucu kaybeden Jeff (Carrey), çocuklar için eğitici programlar yaptığı programında çocukları ölüm fikrine hazırlamak ister. Ölümün de hayatın bir parçası olduğunu yaşamdan ayrı düşünülemeyeceğini televizyon şovuna dahil etmek isterken milyon dolarlık şirketin yöneticisi babası Sebastian (Frank Langella) buna şiddetle karşı çıkar. Bay Pickles ile Jeff'in ayrı kişiler olduğunu vurgulayan Seb, oğlunun özel hayatının Bay Pickles'ın hayatını etkilememesi gerektiğini sürekli vurgularken, Jeff'in çocuklara her şeyin tek tip olmadığı farklı olmanın da güzel olabildiğini şovunda gösterme çabasını izliyoruz.

Bu aile şirketinin başında olan Seb ve bu şirketin temeli Bay Pickles'ın yanı sıra gösteride kullanılan kuklaları hazırlayan Seb'in kızı Jeff'in kardeşi yetenekli Deirdrede (Catherine Keener) ailenin diğer ferdi. Kamera arkasında yer alan Deidre'nin dışarıdan mutlu bir çekirdek ailesi varmış gibi görünse de onların da kendi içlerinde halletmeleri gereken sorunları vardır.

Bu arada ailesinden ayrı yaşayan ve bu yeni düzene kendi çapında karşı çıkan iyilik abidesi Jeff''in ailesi de kaza sonrası aynı kişiler değildir. Boşanmak üzere olduğu Jeff'in eşi, yeni sevgilisiyle yeni bir düzen oturtmuştur bile. Jeff'in eski eşi oğlunun öldüğü kazada arabayı kullanan kişi olduğu için oğlunun ölümünden kendini sorumlu tutar. Bu kaza sonrası travma herkes de farklı şekillerde kendini gösterir, buna ikizlerden hayatta kalanı da dahil.

Öneri Makinesi

İnsanların hayatını değiştiren çocukların hayallerini süsleyen ve ticari getirisi azımsanmayacak ölçüde olan bu televizyon karakterinin günlük hayatta da bunu destekler biçimde davranması insanların daha çok yakınlarının sinirini bozacak şekildedir. Örnek bir insan olmak ve her şeyin en doğrusunu yapmak onu mutlu etse de Jeff'in unuttuğu şey bir karakter değil insan olduğudur. Televizyon karakteri Bay Pickles'ın gölgesinde yaşayan Jeff, yaşadığı birçok olumsuz durumda en doğrusunu yapabilmek için kendinden ödün vererek her şeyi olumlu karşılarken içinde biriken öfke tehlikeli bir şekilde ortaya çıkar. Tüm olumsuz duyguları kontrol altında tutuyor gibi gözükse bile içinde biriken tüm öfke ani patlamalara sebep olur ve işte dizide Jeff'in karanlık yönünü gördüğümüzde dizi daha da güzelleşir. Jeff'in bu görünüşte mükemmel ama aslında talihsiz olaylar silsilesi içindeki bu hayatı karşısında Jeff ne Bay Pickles ne de kendisi olabiliyor. Bazen doğru ve iyi olanı yapmak için bazen de içinde biriken öfkesine yenik düşen Jeff'in verdiği tepkilerin sınırının olmadığını görmek ürkütücü ama kimsenin bu durumun ciddiyetini, Jeff dahil, hala fark etmemesi ise daha da korkutucudur.

Dizide komik diyebileceğimiz anlar olsa da arkasında ağır bir dram ve gerilim olduğu unutulmamalı. 10 bölümü Michel Gondry'nin çektiği bu dizi Jim Carrey'den güzel bir dönüş. Karakterin düz değil katmanları olması ve bunu inceden inceye işlemesi çok güzel. Jim Carrey'den başarılı bir performans ve güzel bir dizi izlemek isterseniz ortalama 20 dakikalık 10 bölümden oluşan bu diziye göz atmanızı önerir, keyifli seyirler dilerim :).
Devamını Oku »

4 Kasım 2018 Pazar

In The Long Run (2018)

In The Long Run

Idris Elba'dan, kendisinin yazıp baş rolünü üstlendiği yarı otobiyografik, komik, sıcak bir aile dizisi. Seksenler Londra'sında geçen dizimiz, şimdilik tek sezon ve çerezlik 20 dakikalık 6 bölümden oluşmakta. İkinci sezon 2019'da gelir diyorlar.

öneri makinesi

Dinimiz, dilimiz, ırkımız, geleneklerimiz veya kültürlerimiz farklı olabilir ama en nihayetinde hepimiz aynıyız diyen In The Long Run, Sierra Leone'den İngiltere'ye göçüp yuva kurmuş Easmon çekirdek ailesinin, Sierra Leone'de büyümüş ve yetişmiş evin babası Walter'ın kardeşi Valentine'ın kalıcı olarak İngiltere'ye gelmesi ile değişen rutinlerine konuk oluyoruz.

Valentine'ın aileye katılması ve İngiltere'deki yaşamına alışması konu edilirken İngiltere'de göçmenlerin maruz kaldığı ayrımcılık çok da derine inmeden küçük detaylarla yansıtılıyor. Ayrımcılığın çeşitli hallerini gördüğümüz dizide karşılıklı ön yargıdan da aynı şekilde bahsedilirken hepsini mizahi ve tatlı bir dille mesajına eklemeyi ve adına sadık kalarak her zaman orta yolu bulmayı ihmal etmiyor.

öneri makinesi

Dizinin bir diğer ailesi esas ailemizin üst komşuları aynı zamanda en yakın arkadaşları olunca dizi daha da renkleniyor. Evin babaları aynı yerde çalışıyor ve eşleri de yakın arkadaş, aynı okula giden çocukları gibi. 4 kişilik komşu ailemizin 4. üyesinin melez olması diziye ayrı bir renk, daha çok empati ve başka mesajlar da eklemiş.

Dizi de bedava konser veren yetenekli bir gençten güzel şarkılar dinliyoruz ki bu da kısacık dizimizde keyif veren ayrı bir detay. Dönem kostüm ve dekorları da ayrıca hoş. Soğuk İngiliz havası ne kadar sıcak gösterilebilirse o kadar gösterilmiş.

öneri makinesi

Idris Alba'dan yarı otobiyografik bu dizi, çok etliye sütlüye karışmadan farklılığımız zenginliğimiz diyen komedisi bol güzel kısacık bir aile dizisi. İkinci sezonunun gelmesini umduğum bu diziyi türünü severlerine önerir, keyifli seyirler dilerim :).
Devamını Oku »

24 Eylül 2018 Pazartesi

Maniac (2018)

Geçen seneki başarılı mini dizilerden sonra bu sene dizi dünyasında izlediğimiz film yıldızlarının sayısı da rekabet de artmaya başladı. Bu durumdan asla şikayetçi değil mutluyuz çünkü rekabet sayıyı arttırdığı gibi kaliteyi de yükseltti. Peki Maniac bu standardın altında mı kaldı yoksa Emma Stone ve Jonah Hill'i dizi dünyasında da ödül adaylıkları getirecek kadar iddialı mı?

Maniac (2018)

Ödül adayları olur mu bilmem, umursamam da ama benim uzun zamandır izlediğim en güzel bilim kurgu işlerinden biri olduğu kesin. Sonu her ne kadar ortalama olsa da çok tatlı bir hikayeyi 10 bölümde başarılı performanslarıyla Emma Stone ve Jonah Hill eşliğinde izledik.

Maniac (2018)

Netflix orijinal serisinden olan bu dizide, deneklerin kalıcı olarak problemlerinin çözüleceği vaat edilen bir deneyde, bilgisayarın duygu yoğunlundan etkilenen Denek 1( Owen) ve Denek 9 (Annie)  beklenmedik bir şekilde sorunlarıyla yüzleşirken yalnız olmayacaklardır. Bu istenmeyen durum deneyin başındakileri sıkıntıya sokarken bizleri Annie ve Owen ile birlikte zihinlerinde farklı dönemlerden farklı maceralara sürükler. Hikaye içinde hikayeler olan bu dizi on bölüm boyunca tempoyu düşürmüyor.

Maniac (2018)

Dramı dozunda komedisi yerinde bilim kurgusu etkili bu diziyi ben her sevdiğim dizi gibi bir solukta izledim. Filmin gezdiği dönemleri gerek kostüm gerek dekor gerekse makyaj olarak çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Bunun yanında güzel bir soundtracki dizinin önüne geçmeden destekleyici bir şekilde dinledik.

Maniac (2018)

Jonah Hill gerçekten bu diziyle dikkat çekiyor, Emma Stone'u zaten seviyoruz bu dizide de kalitesinden taviz vermiyor. Onlara başarılı performanslarıyla Justin Theroux, Sonoya Mizunu, Sally Field, Jemima Kirke gibi dizi ve film dünyasının önemli isimleri de eşlik ediyor. Özellikle Justin Threoux bence Dr. James K. Mantleray rolüyle öne çıkan yardımcı oyunculardan biri.

Maniac (2018)

Şunu söylemeliyim ki bu deneyi yürüten bilim adamlarının deneklerinin kendilerinin izni dışında istemeden birbirlerini bulması bana Eternal Sunshine Of The Spotless Mind'ı hatırlattı. O filmi de çok seviyorum çünkü bu aklımızın içinde çıkılan gezinti fikri her zaman hoşuma giden bir şey o yüzden o filmi sevenler eminim bu diziyi de sevecektir. Zihnin derinlikleri, içimizdeki şeytanlar, duygularımızın zihnimizdeki somut yansımalarını görmek ve düşünmek bu diziyi etkileyici kılan özelliklerden biri.

Maniac (2018)

Sonuç olarak dizinin bilim kurgu tarafının, anlatımı oldukça eğlenceli kıldığını ve gerçek dünyada baş etmeye çalıştığımız birçok aile, arkadaşlık veya herhangi biriyle girdiğimiz iletişimi, ilişkiyi yine bilim kurgu yardımıyla güzel anlattığını düşündüğüm her bölümü ortalama 30-35 dakika süren bu diziyi  severlerine öneririm :). Diziden aldığım mesajlarından biriyle kapanışı yapmak isterim. Acı, sorunlar kaçınılmaz belki ama bunları her zaman tek başımıza taşımak zorunda değiliz.
Devamını Oku »

8 Eylül 2018 Cumartesi

İş/Okul Başlayacak Zaman Yok Diyenler İçin 8 Mini Dizi

Yeni okul iş dönemi başlıyor. Bununla beraber bizi heyecanlandıran yeni dizi haberleri geldiği gibi hala izlemek izlediğimiz birçok dizi var listemizde. Artık zamanımız biraz daha kısıtlı malum tatil bitti/bitiyor.

Bir de eğer siz de benim gibi her diziyi sömürüp bitirmeden gün ışığı görmüyor ve hayatla bağınızı kesiyorsanız tüm sezonunu ya da diziyi kısa bir sürede bitirmek için ideal olan bu mini dizilere göz atmanızı öneririm.

Geçen yaz da listesini yaptığım mini dizilerde bu yaz izlediklerim ve sizin için de seçtiklerim aşağıda. Her ne kadar dizilere bağlanmak yerine film izlemeyi tercih etsem de bu mini dizilere hayır diyemedim :). Türk internet dizilerinin özellikle mini dizilerin artmasıyla bu sefer listemizde ne mutlu ki bir Türk dizisi de var :). Herkesin kendine uygun bir dizi bulacağı bu listede severlerine hitap edecek her türde dizi bulmak mümkün. Diğer liste nerede diyenler varsa buyrun :). Ben onları çoktan bitirdim başka yok mu diyenleri ise aşağıya alalım :).

1. Şahsiyet (2018)


Öneri Makinesi

Alzheimer teşhisi konan Agah Beyoğlu'nun Türkiye'nin ilk seri katili olma hikayesi. Hakan Günday'ın senaryosunu yazdığı Onur Saylak'ın yönetmen koltuğunda oturduğu bu hem katil hem kurbanın hikayesinin iç içe anlatıldığı Haluk Bilginer önderliğinde oyunculuk şovunu ve muhteşem görüntü kalitesini izlediğimiz bu dizi de bölümlerin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Polisiye ve gerilim severler buraya :).

2. Stranger Things (2016-)


Öneri Makinesi

Kaybolan arkadaşlarını aramaya çıkan 4 afacanın, lise ergenlerinin ve ebeveylerin katkısıyla üç koldan aramasıyla başlayan bu macerada 80'lerde yaşanan garip olayları inceleyen bu dizimizde gerilim, komedi ve tabi ki fantastik severler bu diziden memnun kalacaktır :).

Detaylı yorumu için tıktık..

3. The End Of The Fucking World (2017-)


Öneri Makinesi

Kara komedi, suç, dram ve ergen dizilerini özellikle İngiliz melankolisi ile severler buraya. Bu harika mini diziye bayılacaksınız. Çizgi romandan uyarlanan hepi topu 160 dakikalık uzun bir film izler gibi tek seferde bitirebileceğiniz adının hakkını sonuna kadar veren bir mini dizi. Psikopat olduğunu düşünen James, genellikle konuştuktan sonra düşünen Alysaa ile tanışır ve bir yol dizisi ortaya çıkar. Benim çok sevdiğim bu iki ergenin yol hikayesinin soundtrackine de ayrıca not düşmek isterim çünkü uzun süre o şarkıları dinleyeceksiniz. Yeni öğrendik ki ikinci sezon onayını almış.

Detaylı yorumu için tıktık.

4. Olive Kitterige (2014)


Öneri Makinesi

Dram gibi dram, aile gibi aile, evlilik gibi evlilik :). Uzaktan davulun sesi hoş gelir misali uzun yıllardır evli kalan Kitterige ailesinin bu dramı etkileyici.  Dram severler bu 4 saatlik Olive Kitterege'ın hayatına bir göz atsın.

5. Patrick Melrose (2018)


Öneri Makinesi

Dram ve Benedict Cumberbatch severler buraya zira bu dizide Cumberbatch'e doyacaksınız :). Uyuşturucu bağımlısı, alkolik Patrick Melrose'un çocukluğundan yetişkinliğine hayatını anlatan bu dizi yine 5 kitaplık bir serinin uyarlaması. Her bölüm adını kitapların isminden alıyor lakin sıralama biraz farklı. Cumberbatch'e sevilen oyuncular Jennifer Jason Leigh, Hugo Weaving gibi isimler de eşlik edince dizi etkisini arttırıyor.

6. Ordeal By Innocence (2018)


Öneri Makinesi

BBC yapımı Agatha Christie'nin aynı adlı romanından uyarlanan bu dizi yardımsever bir kadının evlat edindiği çocuğu tarafından öldürülmesinin ardından davetsiz bir tanığın ortaya çıkmasıyla aile bir kez daha geçmişe gider. 3 bölümlük bu dizi diğer listemizde de önerdiğimiz And There Were None severleri özellikle memnun edecek. Polisiye ve Christie severler buraya :).

7. Fleabag (2016)


Öneri Makinesi

Melikşah Altuntaş önerisiyle (kendisinin çok güzel öneriler yaptığı instagram sayfalarını ziyaret etmenizi öneririm) izlediğim 6 bölümlük alaycı, edepsiz, komik ve hüzünlü bu dizide genç bir kadının yaşamına yarım saatlik bölümlerle konuk oluyoruz. 2. sezonun 2019 yılında gelmesi bekleniyor ama tek sezonla kalsa bile güzel iş.

8. Barry (2018 -)


Öneri Makinesi

"Monoton hayatı" aniden kendini tiyatro sahnesinde bulmasıyla değişen Barry'nin hikayesi. LA'de herkes aktördür ama başka bir mesleğin yanında. Barry'nin para kazanma yöntemi ise garsonluk veya kasiyerlikten biraz daha farklı. Aksiyon, suç, komedi ve tabi ki tiyatro severler bu diziye bir göz atsınlar. Sekiz bölümden oluşan birinci sezonunun devamı yolda.
Devamını Oku »

17 Temmuz 2018 Salı

The End Of The F***ing World


İngiliz yapımı adı güzel soundtracki ondan da güzel, adının yazıldığı fon şeklinin ekrana baskısı bile güzel dizi gibi dizi mini gibi mini çizgi romandan uyarlanan mükemmel bir ergen, kara komedi, yol hikayeli bir mini dizi.


Aslında bu yazdığım giriş yazısı baya açıklayıcı olsa da bu güzelim mini diziye, yine de çokça üzerine konuşmak istediğimden daha ayrıntılı bahsetmek isterim, elimden geldiğince izlemeyenler için tadını kaçırmadan.

Charles Forsman'ın çizgi romanından uyarlanan bu dizi, psikopat olduğunu düşünen James ile insanları sinir etmek konusunda doğal bir yeteneğe sahip boğazına düşkün Alyssa ile Alyysa'nın babasını aramak için yola çıktıkları bir yol hikayesi. Toplamda aşağı yukarı iki buçuk saatlik sürede derdini o kadar güzel anlatan bir dizi ki benim gibi filmmiş gibi art arda diziyi sömürüp bitirebilirsiniz ya da tadımlık izlenebilir ki tavsiye etmem. Bir çırpıda bitirin beya.


Unutmayalım ki bu dizi sadece komedi ve dramıyla ilerleyen bir ergen dizisi değil. Suç ve kara komedinin içinde olduğu bir dizi ki bu diziyi daha da ilginç kılan; her şey güzel giderken bir anda ne olduğunu bize hatırlatıp yüzümüze tokat çarpan da bu dizi (bayılırım).

Bu diziyi güzel yapan en önemli etkenler tabi ki karakterleri çok iyi yansıtan başrol oyuncuları Jessica Barden ve Alex Lawther. Ergenlik çağındaki bu iki aykırı gencin çıktıkları yolda geçirdikleri değişimi o kadar güzel oynuyorlar ki bu diziyi daha üst seviyelere çıkarıyor. Tabi değişime uğramamış katıksız ergenlikleri de kabulüm çünkü "aşırı eğlenceli" tipler. Sonuç olarak müthiş iş çocuklar. Bir de dizide bir dedektifimiz Eunice (Gemma Whelan) var ki kendisine ayrı parantez açıyorum bu iki karakter dışında öne çıkan bir oyuncu. Kadronun geri kalanını harcamayayım hepsi güzel iş çıkarıyor ama laf aramızda bu üçünü çok sevdim :).


Bir diğer güzellik dizinin soundtracki. Müziklerini Graham Coxon yapmış ki çok güzel yapmış ama onun dışında seçilen şarkılar o kadar güzel ki tekrar tekrar açıp o sahneleri hatırlayıp hüzünlenmelik. Malum yol hikayesi ve güzel müzik yolların olmazsa olmazıdır. The End Of The F***ing World ekibi de bu işin altından güzel kalkmış.

Filmde benim özellikle sevdiğim kısım dizinin 1998 2008 2018'de de geçse zamanın etkilemeyeceği bir görüntü ve içeriğe sahip olması. Filmdeki bu zamansızlık bana sürekli film eski zamanlarda geçiyormuş hissini verdi (error) ki bayıldım bayıldım. Seçilen şarkılar, kıyafetler ve arabalarla o ruh beslenince tadından yenmez olmuş. İlk bölümlerde Alyssa'nın telefonu yere fırlatıp parçalaması da dizinin bu konudaki tavrını ortaya koyuyor gibi.


Charles Forsman'ın çizgi romanından uyarlanan bu mini diziye ben bayıldım. Birçok insan da bayılmış olacak ki dizinin yaratıcılarını ikinci sezonla darlamışlar ve Netflix ile görüşüyorlarmış. Çizgi roman bittiğinden yeniden yazma ve o ruhu koruma bakımından ikinci sezonu nasıl yapacaklarını düşünseler de kitabın aksine (herhalde içten içe ya tutarsa diye düşünüp) biraz da olsa ucunu açık bırakmışlar ki bence müthiş bir sondu. Yani sonuç olarak ikinci sezon gelebilir bence gelmemeli lakin gelirse ilk izleyenlerden olurum şüphe yok (error 2). Sevdim diziyi çok sevdim, düşündükçe içim daralıyor veya mutlu oluyorum gülüyorum. Bence zirvede bırakmalı ve yapacakları ikinci sezonun berbat olma ihtimaline karşı bizi bu güzel sonla kutsamalılar, amen.

Devamını Oku »

8 Nisan 2018 Pazar

Garip Şeyler

2018'in ilk dizisini iki günde bitirdiğime ve son zamanların en çok konuşulan dizilerinden biri olduğuna göre bir iki kelam ben de edeyim ama değil mi :). Evet, Stranger Things'den bahsediyorum :).


İlk sezonu sekiz, ikincisi ise dokuz bölüm süren son zamanların en çok konuşulan dizilerinden Netflix orijinal serisinden Stranger Things'i öncelikle beğendiğimi söylemeliyim. Karakterlerin hepsini sevdiğim nadir dizilerden biri olmayı da başardı. Hepsinin arasından hala favorimi seçmiş değilim, yakın olduklarım olsa da. Sonuçta her karakterin kendine özgü bir hoşluğu var. Her karakterin özellikle ikinci sezonda ayrı ayrı hikayelerini izleyip evlerine konuk olmamız grup olarak da sevdiğim bu çocuklarımızın bireysel olarak da gayet izlenildiğini ve sevildiğini görmek dizinin kalitesini arttırdı. Üçüncü sezonda daha da detaya inilirse güzel olacaktır.


Bizi 80'lere götüren bu dizi, bilim kurgu ve gerilim türünde güzel bir seyirlik sunuyor. Konusu ise 4 kişilik "nerd" ya da "geek" diye tabir edebileceğimiz orta okul öğrenci topluluğunun dünyamızın kötü  bir yansıması paralel evrendeki kötülerle mücadelesi. Gruptan Winona Ryder'ın küçük oğlu kaybolunca üç arkadaş, şerif önderliğinde Winona ve yetişkin tayfa, abi ve abla kategorisinden diğer bir grup ile bu diğer dünyaya açılan kapı kapatılmaya ve kayıp kardeş, oğul ve arkadaş Will kurtarılmaya çalışılır. Bu tanımlanamayan güç ile savaşılırken bir anahtar çocuk ve onun peşindeki bir sürü bilim adamı da bu işe dahil olunca dizimiz kadrosunu tamamlar.

Konusu çok ilginç değil belki ama oyuncuların ve aralarındaki uyum ve tabi ki mizah bu diziyi diğerlerinden ayırıyor ve bölümleri art arda izlemeye başlıyorsunuz. Bir de buna 80'ler modasını eklersek ki benim favorilerim Lucas, Nancy, Barb ve Will'in abisi Jonathan (Charlie Heaton'ın dizi dışı günlük stiline özellikle bakmanız önerilir, daha da güzeldir) olur başka bir yönden de izleyiciyi memnun ediyor ve seksenler ruhunu buram buram özellikle Steve, Bill ve Will  karakterleriyle hissediyoruz :). Diziyi neredeyse bir saat boyunca temposunu düşürmeden izlememizi kolaylaştıran playlistini de unutmamak lazım.



Baş rolünde 5 yeni kadroyla 6 çocuğumuzun dedektifçilik oynadığı bu bilim kurgu fantastik diziyi özellikle türü sevenlerin kaçırmadığına eminim. İnsanın aklına "Buffy the Wampire Slayer" ya da benzerleri gelmiyor değil. Okulda geçen açıklanamayan gizli bir dünya konusunu işleyen bu dizi bir nevi uzun zamandır özlenilen bir açığı da kapatıyor aslında ve 80'ler 90'lardan gelen bilim kurgu sever kitlesini de ayrı bir etkiliyor sanırım. Sonuç olarak her sezon daha da garip olacağı vaadini bize veren bu dizinin biz de merakla 3. sezonunu ve bu artarak devam eden grubumuzun yeni maceralarını izlemeyi sabırsızlıkla bekliyoruz :).
Devamını Oku »