Okunulası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Okunulası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ocak 2017 Çarşamba

#17 Çelınc 2. Gün

Ahh ahha kendi ellerimle kendimi yaktım, ben nasıl oldu da bu challenge'a katıldım bilmiyorum, evet sorular çok güzel, okuması da çok güzel ama gel gör ki yazması çokkkk zorr. Yani önceki yazımda bir de gittim neler yazdım, düşündükçe aklıma geldi yazsana en başa büyük puntolarla üşengeçlik diye. Gerçi siz bilirsiniz benim üşengeçliğimi, merakımı ama birkaç anı anlatırdım bu konularda güzel olurdu ben neler seçtim :). Bir de benim unutkanlık ve sakarlık anılarım var ki sormayın :). Bakın soru yok ya nasıl döküldü maddeler.  Neyse sağlık olsun :). Bir daha böyle bir şey olursa artık yazacağım bunları içimde kalmasın :). Gelelim bugüne ama bugünde çokkk zor şu kaçma hakkımı kullanacaktım da vazgeçtim benim için yine çok kişisel bir soru yani sonuçta binbir türlü yolu vardır kalp kazanmanın beşten fazladır elbet ama beş tane seçmek gerek, oyunu kuralına göre oynayalım :). Zaten kastım da genel olarak tüm insanları kapsıyor özel bir durum değil ama bu sefer kaçamaklı cevaplar vermeyi umuyorum. Umarım yine yazdıktan sonra pişman olup aklıma başka şeyler gelmez :). Hadi başlayalım ama müziksiz asla 😊😊


Athena - Ses Etme



1. İyi bir insan olması

Lami cimisi yok, iyi insan olması, iyi bir kalbi olması işte. İyiliğini görürsem mesela küçük büyük fark etmez ısınırım o insana, saygı duyarım. Tabi ki dünya iyi kötü diye ayrılmıyor ve biz de beyaz siyah değiliz ve herkese göre değişir bu durum tek bir duruma iyi kötü diyemeyiz falan filan da (anladınız işte :)) ama yine de şu ölümlü dünyada iyi bir şeyler için çabalaması, iyi niyeti, iyi kalbi olması insanın beni mutlu eder. Bir de esprili ise ohh ne güzel bir insandır o :).

2. Multi yetenek/ Çok yönlü olması

Sinemayla ilgileniyor, resim yapıyor, enstrüman çalıyor, gönüllük de yapıyor, yazı da yazıyor onunla haşır neşir bununla da ilgiliyse o insanla konuşmak da arkadaş olmak da çok zevkli. Ben böyle insanlara saygı duyuyorum. İlla bir şeyler öğrenirsin bu insanlardan. Zaten genelde bu tür insanlar çok zeki olur ve ben zeki insanları çok severim. Kendi başına madde olsa olur :). Sherlock sevgimden anlamışsınızdır :)

3. Sanatla ve doğayla ilgili olması

Sanatın hiç fark etmez herhangi bir dalıyla ilgiliyse o insan benim canım, çok severim. Sanat güzeldir çünkü :).Yine aynı şekilde doğayı seviyor, ağacı, böceği, bitkileri, hayvanları seviyor değer veriyorsa o insan yine güzel insandır.

4. Pozitif biri olması

Genelde olaylara iyi yönden bakan her kötü şeyde bile iyiliği gören çabuk sinirlenmeyen böyle mutlu insanlar benim de moralimi düzeltiyor. Samimi, dürüst, pozitif insanlar beni de iyi yönde etkiliyor, güzel enerji veriyorlar bana o yüzden böyle pozitif insanlar önemli, onlar bulunması zor, nadir bulunanlardan, sahip çıkalım :).

5. İyi bir dinleyici olması

Böyle lafı ağzına tıkmayan seni dinleyen dediklerine önem veren kendisi konuştuktan sonra sen konuşurken de dinleyen dinlediği gibi değer de veren insan da benim canımdır. Dünyanın en saçma şeyini de söylesem beni canı gönülden dinliyorsa ben o insanı daha da severim :). İyi dinleyen insanın empati kurma becerisi de yüksektir bu da benim için değil hayat için önemli bir şey zaten.


Ayy yine çok zorlandım kesin aklıma başka şeyler gelecek sonradan ama yapacak bir şey yok zaten insanları sevmenin beş değil beş bin yolu vardır siz yeter ki sevmek isteyin :).
Devamını Oku »

17 Ocak 2017 Salı

#17 Challenge 1. Gün (Meydan Okuma Yaptım)


Hemi de ilk kez. Aslında ilk kişisel çelınc diyelim çünkü 2015'ten beri bir okuma çelıncına iki senedir inatla devam ediyorum :). Bu aralar çok istediğim bir olaydı, sevgili Fermina Daza'nın blogunu okurken çelınc var dedi bir bakayım deyip hem yeni bir blog keşfettim hem de çelınç buldum (bakınız):). Kişisel olmasına rağmen yapasım geldi. Zaten dedim ya bu aralar böyle okuma olur soru olur çelıncları yazın bana yapacağım :). Yapasım geldi bir kere hazır yakalamışken de yapayım dedim. Sorular ve renk kandırdı mı beni bilmiyorum ama girdik bir kere bu yola :). Normalde pek atlamam böyle şeylere ama atladım bu sefer şimdi de el mahkum yapacağım :). Lakin ben başladım yazmaya ama daha ikinci soruda bir zorlandım sonra dedim ki ben madem yapacağım dedim yapayım ama her soruyu değil. Hem yapmak isteyip hem zorlanınca böyle bir çare buldum. Kendimi sıkmak istemeyince sonuç böyle oldu, arada kaçıp tekrar geleceğim yani :). Ama bazı kaçamaklar dışında çoğunu yapacağımdan emin olun. Bir meydan okumayı da tam yap dediğinizi duyar gibiyim :). Çok tatlı olan bu çelıncı yapanınız olur da yorum bırakmaz ise aşağıya darılırım. O yüzden siz de katılırsanız ve yazarsanız, yorum bırakın, hepsini okumak istiyorum. Dediğim gibi ben ara ara bu 17 soruyu yapacağım affınıza sığınarak. Şimdi gelelim ilk soruya ama müziksiz asla :)


Yüzyüzeyken Konuşuruz - Ne fark eder?



1. Beş sözcükle kendini anlat.


Şekerim ben beş sözcükle anlatılacak insan mıyım aşk olsun, bana kelimeleri bırak cümleler yetmez ayol desem havalı olurdu ama demeyeceğim :). Şimdi üç olmaması iyi genelde böyle sorular üç olur ya, seçmeyi iyice zorlaştıran ki ben sınırlamayı pek sevmem zaten açıklama falan da yaparım ama beş sözcük en azından biraz daha seçmeyi kolay kılıyor olabilir. Bir düşünelim. Şimdi aslında bunu başkaları söylese daha doğru olur herhalde ama elimden geldiğince objektif olacağım. Sanırım muhalefet, değişken, sıkılgan, güler yüzlü, komik. Muhalefet bana çokça denildiği için yazdım, yoksa hiç değilim :P, ne denirse yaparım. İlk seferde dengesiz yazdım ama öyle değil aslında ruh halimde gelgitlerin çok olmasından kaynaklı bir değişkenlik var; çabuk parlayabilirim ya da mutlu olabilirim ama bir anda melankolik de olabilirim; değişken, kararsız hallerim olmuyor değil. Aşırı derecede herhangi bir şeyden çok çabuk sıkılabilirim aslında sıkılganın anlamı utangaç diye geçiyor benim kastım o değil, her şeyden çok çabuk sıkılma, bırakma ya da vazgeçme durumum var pek sevdiğim bir özellik olduğu söylenemez ama neyse ki her zaman değil :). Genelde güler yüzlüyümdür, sürekli bir sırıtma halim vardır, gülecim yani işte çoğu zaman. Hatta sinirlendiğimde veya ciddi durumlarda da gülebilirim ama o genelde başka duyguların dışa vurumu oluyor :) ve bence komiğim anlamıyorlarsa onların sorunu :)) (belki de kibir yazmalıydım hahaha:). Çok zormuş ya bu soru ilk sorudan bir kaldım. Açıklama yaparım dedim ben bak yetmedi sadece beş kelime.
Devamını Oku »

14 Ocak 2017 Cumartesi

Bir Yayınevi 6 Kitap (Pazar 6'lısı)



İlk pazar altılısını ben yazıcam, en önce ben, hep ben :):). Merhabalar, saat 00.00 oldu, pazara girdik, yine bu bölümle jet bir şekilde karşınızdayım. Resmen bekliyormuşum, pazar olsa da yayınlasam diye :). Bu haftanın konusu başlıktan anladığınız üzere bir yayınevi altı kitap. Lakin ben zaten kendi blogumda böyle bir bölüm yapıyorum şuradan ve şuradan örneklerine ulaşabilirsiniz. Bu bölümlerde bir yayınevi seçip o yayınevinden size beş yazar ve kitap öneriyorum o yüzden ben bu bölümde okuduklarım değil de okumak istediklerimi seçtim. Yani hiçbirini okumadım ama deli gibi okumak istiyorum. Peki ben hangi yayınevini seçtim? Belki bazılarınızın bildiği,çoktan okuduğu ya da instagram'da sevgili İrem Çağıl'ı takip edenler bilirler ve anladılar bile tabi ki Sinek Sekiz'den bahsediyorum. Bu konulara ilgim olduğundan, özellikle birkaç eğitimden, sunumdan ve bu yaşamı görüp az çok yaşadıktan sonra birkaç izlediğim filmi de sayarsak bu kitapları kesinlikle okumak istiyorum. Sizin de ilginiz varsa bir bakın ben de bu yayınevinin okumak istediğim kitaplarını bir bir sıralayayım :). Ama önce yayınevinden ve amaçlarından biraz bahsetmek istiyorum. Aslında onlar şurada çok güzel anlatmışlar ( http://www.sineksekiz.com/about/ ). Ben de biraz bahsedeyim, sürdürülebilir yaşam, permakültür, ekoloji, ekolojik yerleşkeler onların başlıca konuları olabilir. Bu uğurda kitap basımlarında kapaklarında plastik tabaka olmadan, doğal kağıtlar kullanıyorlar. Sitelerinden alışveriş yaparsanız ise size geri dönüşümlü kağıt ve ip kullanarak tek tek elde paketlenmiş kitaplar gönderiyorlar (başka yerlerden alım seçenekleri de var). Çok tatlılar değil mi? Ama onlar bunları tatlı olmak için değil bir amaç uğruna yapıyorlar ve bu çok güzel bir neden. Bu yüzdendir ki ben de yayınevinin sadece bahsettiğim altı kitabını değil tüm kitaplarını okumak isterim :). Bir de uygularsam ne ala :).

1. Şehirdekiler için Sürdürülebilir Yaşam Rehberi - Scott Kellog & Stanley Pettigrew





Adı bile ilginizi çekti değil mi :)? Ben de çok merak ediyorum, arka kapak yazısı da gerçekten bu ilgiyi daha çok attırıyor.

2. Okulsuz Büyümek - Ben Hewitt




Ben bu konuda daha önce de bazı kitaplar az çok okudum ve medyada da eminim görmüşsünüzdür bu tür haberler. Bizzat bu hayatı yaşayan ve çocuklarını okula göndermeyen bir babanın yaşamını okumak eminim çok yararlı olacaktır. Gerçekten öğrenmenin başka yolları olduğunu da öğrenmek ve okumak çok hoşuma gidiyor, bu kitap da güzel bir örnek olacaktır.

3. Bizim Dünyamız - Thich Nhat Hanh




Yine bu dünyayı yaşayan Nobel barış ödülü adayı bir Zen üstadının yazıları. Tanıtım yazısı benim merakımı daha çok arttıran bir etken oldu.

4. Permakülüre Giriş - Bill Mollison




Permakültür hakkında çok az bir bilgim var ve bunu kesinlikle arttırmak istiyorum. Bu konuda izlediğim videolar ve sunumlar bu konu hakkında fikir sahibi olmama sebep oldu ve bu kitapla daha çok bilgi sahibi olmak amacım :).

5. İnadına Canlı; Kadınlar, Ekoloji ve Hayatta Kalma - Vandana Shiva 




Kitabın başlığı, arka kapak yazısı yine bu kitabı merak ettiklerim listeme eklememi sağladı. Dünyada farklı yaşama şekilleri de var diyen bir kitap daha :).

6.  Ekoköyler; Sürdürülebilirliğin Yeni Ufukları - Jonathan Dawson




Yine başka yaşam şekilleri de var ya da yıkım yapmadan, doğayla savaşmadan onunla beraber yaşayabiliriz diyen bir kitap.

Son olarak; tekrardan belirtmek isterim yayınevinin sadece bu kitaplarını değil tüm kitaplarını okumak isterim. Hatta burada yazmadığım ama çokça okumak istediğim başka kitaplar da var. Bunun dışında kapakları çok ama çok güzel bu kitapların, özenilmiş ve kitapların temalarını da yansıtan kapaklar. Böyle bir yayınevinin Türkçe olarak bu konularda kitap yayınlaması belki de bir eksiği kapatıyor. O yüzden de ayrıca tebrik etmek gerekir. Peki siz bu yayınevini duydunuz mu? Hangi kitaplarını okudunuz, okumak istiyorsunuz lütfen yazın :). Bu haftanın pazar altılısını da zevkle yazdım, devamı da gelir umarım.

Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi

Dipnot: Fotoğrafların hepsi http://www.sineksekiz.com/ sitesinden alınmıştır.
Devamını Oku »

11 Ocak 2017 Çarşamba

Görme Biçimleri - John Berger

Geçtiğimiz günlerde benim ve çoğu insanın sevdiği yazarlardan John Berger'i kaybettik. Hocamın önerisiyle okumayı öne aldığım "Görme Biçimleri" ile tanıştım Bergerle. Elimden bırakamadığım bu kitabı sizlere hala okumadıysanız önermek isterim çünkü Berger'in en azından bir kitabını okumalısınız. Çok değerli ve alanında uzman bir kişi. Kitapları çok değerli, öğreneceğimiz çok şey var onun kitaplarından. "Ben Görme Biçimleri"'ni okuduğumda etkisinden uzun süre çıkamadım.

Kitap 4 makale ve 3 resimli makaleden oluşmakta. Ve bu üç resimli makale öyle bakıp geçmeniz için değil, incelemeniz için konulan resimler. Onlar da denemeler kadar hatta belki de daha fazla etkili derdini anlatmakta.

Bu kitaptan sonra her şeye öylece bakıp sorgulamadan geçemeyeceksiniz.



Kitaptan size az çok fikir verebilecek altını çizdiklerimden sadece bazıları:

"Her imgede bir görme biçimi yatsa da bir imgeyi algılayışımız ya da değerlendirişimiz aynı zamanda görme biçimimize de bağlıdır."

"Bir erkeğin varlığı o erkeğin yapabileceklerini gösterir. Üretilebilir bir varlıktır onun varlığı; çünkü erkek gerçekte yapamayacağı şeyleri yapabilecek yetkedeymiş gibi davranır. Bu yalancı davranış her zaman onun başkaları üzerinde etkili olmak için kullandığı bir yetkeye yönelmiştir."

"Kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel, çerçevelenmiş bir yerde doğmak demektir. Kadınların toplumsal kişilikleri, böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir."

"Erkekler davrandıkları gibi, kadınlar ise göründükleri gibidirler."

"Reklamlarla her birimize bir nesne daha satın alarak kendimizi ya da yaşamlarımızı değiştirmemiz önerilir.
 Aldığınız bu yeni nesne der reklam, sizi bir bakıma daha zenginleştirecektir - aslında o nesneyi almak için para harcayarak biraz daha yoksullaşacak olsanız bile."

"Reklamın amacıysa,seyircide içinde bulunduğu yaşamdan bir ölçüde memnun olmadığı duygusunu kamçılamaktır."
Devamını Oku »

8 Ocak 2017 Pazar

Bu Yıl Okumak İstediğim 6 Kitap (Pazar 6'lısı)


Merhabalar, bugün ilk kez bu bölümle buradayım ve çok heyecanlıyım :). Uzun zamandır yapmak istediğim bir bölümdü çünkü takip ettiğim sevdiğim blolarda okumak çok zevkli oluyordu. Üşengeçlik markam zedelenmesin diye uzak durdum falan ama bu aralar çok yapasım varken sevgili Esseve Rin ocak temalarını açıkladı ve bu ayın konularını yine çok sevdim. Şimdiden iki tanesini kafamda kurdum bile. Birincisi bu tabi ki. Bu arada bu ay sanırım üçünü kesin yazacağım. Ya işte böyle, ilk kez bu bölüme atladım, öyle atlanılıyor mu onu bile bilmiyorum ama yazdım artık attıramazlar beni herhalde :). Sanırım bu yukarıdaki resmi paylaşmak da şart. Bu arada ben morunun olduğunu biliyordum ama blog yazısında pembe vardı o da çok tatlı ama moru istedim diye google da arattım bulmak için rengi :). Severek takip ettiğim Yorum ,Atölyesi blogunda sevgili Esma'nın yazısında buldum ve çaldım :)). Esmacım sevgiler :). Nasıl yazmak istediysem artık şu yaptıklarıma bakın :). Üşengiçlik markamı zedeleme ihtimalime rağmen didindim, uğraştım, çaldım, çırptım; kolay olmadı yani :).

Bölümü başlıktan anlayacağınız gibi okumak istediğim altı kitap lakin ben kaç altı kitap okumak istiyorum ben bile bilmiyorum. İstemek bedava zaten. Ben de çok istiyorum ama altısını yazacağım. Siz benim kaç sitede sepetlerimi, defterimi, ekran görüntülerimi, bir de bilgisayarda imlediklerimi görseniz altı sayfa çıkar herhalde. Dedim ya istemek bedava. Tabi ki ben şimdi altı tanesini seçeceğim. Bu altılı için yıllardan bahsedeceğim haberiniz olsun :). Bu arada bunlar istek listem olabilir, subliminal bir mesaj vereyim okuyucularıma :))) zaten fark ettiğinizi umduğum bir diğer durum da kitaplarımı sevdiğim çikolatalarla fotoğraflıyorum bilmem anlatabildim mi :))

1. 1Q84 - Haruki Murakami




Hazır Murakami ile tanışmış sevmişken (bknz.) uzun zamandır çok ama çok istediğim bir kitap olan bu kitabı artık bu sene okumak istiyorum. Zaten Radiohead'in en sevdiğim şarkılarından olan "Identikit" şarkısındaki "sweet faced ones nothing left inside" sözlerinin bu kitaptan geldiğini duyduktan sonra, Yorke abimiz sevmişse biz b.. yemek düşer demek geliyor içimden de demeyeyim :).

2. Ağır Roman - Metin Kaçan




Yine yıllardır okumak istediğim bir kitap. Filmi de var ama önce kitap felsefemden dolayı hala uzun zamandır sepetimde umarım bu sene okuduklarım da olur.

3. Yolda -Jack Kerouac




Bu kitabı ilk Johnny Depp'in bir röportajında duydum. En sevdiği kitap olduğunu söylemişti. Ben de o zamandan beri okumak isterim. Gel zaman git zaman yıllar oldu hala okuyamadım :). Bu sene olsun.

4. İnce Memed - Yaşar Kemal




Aşırı derecede okumak istediğim bir seri ama biraz da çekiniyorum. Bu sene umarım okurum ve burada da öneririm.

5.  Ripley Serisi - Patricia Highsmith




Yine izninizle yıllardan bahsedeceğim. Yıllar önce günlerden bir gün bir kitapçıya girer yüzde elli kısmına her zaman olduğu gibi bakar ve oradan bir polisiye sever olarak bu serinin birinci ya da beşincisini evet beşincisini bilerek veya bilmeyerek alırım. Evet, hatırlamıyorum sonuçta yıllardan bahsediyoruz.  Sonunda birincisini veya beşincisini önce veya sonra bir şekilde alırım lakin diğerlerinin baskısının kolay bulunmadığını öğrenmem de geç olmaz. Sonra seri eksik olduğunda bu iki kitap yıllardır bekler kütüphanede ta ki geçen sene Can Öz'ün twitter hesabından yeni kapaklarla bu serinin yeni basımını paylaştığı tweeti görene kadar. O zaman artık başlarım diye düşünüp hala başlayamamakla beraber bu listede olmayı hak eden ve polisiye sever biri olarak bu kitabı okumayı bu sene çok ama çok istiyorum, teşekkürler.

6.  Tutunamayanlar - Oğuz Atay




Gördüğünüz gibi bu listedeki her kitabın hikayesi var çünkü yıllardan bahsediyoruz. Yıllardır isteyip de okuyamadığım kitaplarla bir kez de burada bu bölüm sayesinde yüzleşmek fena olmadı hani :). Yine yıllardır okumak istediğim ne gücümün ne de azmimin yettiği, yani gözümü korkutan kitaplardan bu kitabı da bu sene çok okumak istiyorum.

İşte istediğim dağlardan altısı bunlar. Biraz sohbet biraz gevezelik ve bol kitapla bu pazar altılısının ilkini yapıyorum umarım devamı da gelir ki gelecek. Şimdiden bir tanesini yazdım. Ben yazarken çok eğlendim umarım siz de okurken eğlenirsiniz. Kendinize iyi bakın, bugün pazar çaylı kahveli bol keyifli okumalar yapmanız dileğiyle :).

Dipnot: Fotoğraflarınhepsini İdefix sitesinden aldım.
http://www.idefix.com/

Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin :)

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

2 Ocak 2017 Pazartesi

Atıştırmalık #1

Merhabalar, kendiliğinden gelişen yeni bir bölüm icat ettim :). Böyle liste yapmadığım veya uzun uzun yazmadığım ya da yazmak istemediğim öneriler ya da yorumlarım oluyor onlar için böyle kısa kısa bahsetmek istersem bundan sonra burada yazıyorum :). Bazılarını daha sonra açıklayabilirim ama taze taze yazmak da istersem bulunsun kenarda :). Şimdi size en son neler izledim, okudum kısa kısa bir iki cümleyle paylaşayım.

Obsluhoval Jsem Anglického Krále - Jiří Menzel (2006)



İngilizcesi "I Served the King of England" olan, bol göndermeli Çek yapımı bir film. Ben filmi beğendim, dram komedi türünde. İkinci dünya savaşı zamanında ve öncesinde garsonluk yapan, en büyük hayali otel alıp milyoner olmak olan bir adamın 15 yıllık (indirimle 14 yıl+9 ay) hapis cezası sonrası tekrardan özgürlüğe kavuşmasını izleriz. Geçmiş ile şimdi iç içedir ve film muhteşem bir sözle (neden acaba :)) başlar "Şanssız olmam her zaman şansım olmuştu". Ben beğendim, mesajı güzeldi. Çek filmlerine ağırlık vermek istiyorum aslında çünkü çok güzel işler çıkıyor. Eğer sizin de önerileriniz varsa yorumlarda yazın :).

Bayan Peregrine'nin Tuhaf Çocukları - Tim Burton (2016)



Tim Burton adı geçmese Burton filmi demeyeceğim film. Galler de bir o havayı hissettim ama onun dışında normal bir filmdi. Ne umutlarım vardı da boşa çıktı. En güzel yanı müziklerdi herhalde. Ki bu pek iyi bir şey değil, müzik çok önemli ama başrol film sonuçta. Başrolün oyunculuğunu da beğenmedim, filmde genel olarak beğenmedim oyunculukları tabi Eva Green'i ayrı bir yerde tutuyorum. Bunun dışında ne diyeyim ki. kitabı da sevmedim zaten,filmde eh işte olmuş.

Yalnız Kadınlar Arasında - Cesare Pavese



Kolay okunuyor, kısa kısa bölümler. Kitap iyiydi ama ben "Senin Köylerin"'i daha çok sevdim sanırım. Şimdi de ukitaptaki ilk takasım olarak "Ay ve Şenlik Ateşleri" geldi, onu da merak ediyorum. Yazarı okumak güzel, umarım gelen kitabı da severim. Altını çizdiğim yerlerin birkaçını paylaşayım da adet yerini bulsun :).

"İnsan, giyinip kuşanmak için para kazanan tek hayvan."

"Kendini kurtarmayı beceremeyeni, kimse kurtaramaz."

"En büyük iyilikler bilinmeden yapılır."

"Kimi şeyler onlarsız yaşamayı becerdiğinizde elde ediliyordu."

"Yaşam uzun. Dünyayı da aşıklar kurmadılar. Her doğan gün, yeni bir gündür."
Devamını Oku »

30 Aralık 2016 Cuma

Bir Anı


Başka bir dünyanın güzel çocuklarının yaşadığı ormanyada dolaşırken eski bir kitapçıya denk geldim. O ruhu olan kitapçılardan, sahaflardandı. Ahşabın en güzel renklerinden oluşan raflar, oraya buraya konulmuş çeşitli kitaplar, eski cdler ve kasetlerlerle donanmış hafif loş ışık altında güzel kokan bir yarı sahaftı. İki eskimiş koltuk ve ortaya konmuş indirimdeki kitaplara bakıp aa uu sesleri çıkartacağınız cinsten. Sorduğum kitapları biraz orada biraz burada diye cevaplayıp sonra yerine dönen orta yaşlarındaki karizmatik sahibi bile vardı. Kendi halinde okuyucuya karışmayan sakin bir satıcı. Hava kararmış, ışıklar yanmış, içerisi sıcak, ahşabın büyüsü elle tutulur derecede ortada, müzik güzel evet çok güzel. Mutlaka bir anı bir şey almalıyım buradan diyorum, her sevdiğim mekandan evime, kendime bir şey alma bencilliğiyle. Somut bir şeylere ihtiyacım var, unutmamalıyım bu güzel ortamı, mekanı. Bitmemeli burada bana da bir şey kalmalı sonrasında. Ahh bu maddecilik… Orada bakınıp duruyorum bir yandan da çalan müziği kaydetme çabaları. Mekan, havasına uygun öyle her yerde duymayacağınız ancak dikkatli ve iyi bir dinleyiciyseniz hatta ve hatta tutkuluysanız seveceğiniz müzik çalanlardan. Kitaplarla mı müzikle mi sarhoş olsam diye karar veremeyip oradan oraya atlarken içimdeki coşku çalan müzikle daha da alevleniyordu. Şu çok kullandığım telefonumdaki müzik programı, hani şarkıyı kaydedip ne olduğunu söyleyen, hemen devreye girdi ama internetimin o an olmayışı beni tereddütte bıraktı. Ya şarkıyı sonradan tanımlayamazsa, ya kaydettiği halde sonradan bulamazsa…Çünkü daha önce beni yarı yolda koymuşluğu var ama ben şarkı koleksiyoncusuyum böyle nefis bir melodiyi kaçıramam. Şarkı o kadar güzel ki işimi şansa bırakmak istemiyorum. Ve dayanamayıp bir kez daha bu karizmatik beyefendiyi rahatsız ediyorum ve soruyorum çalan şarkının adı ne? Hemen cevaplıyor beni, telaşlı gibi ama yardım etme isteğiyle. Bana bir fişin arkasına yazıyor adını, emin değil albümü koymuş ya bu ya bu diyor. Ben bin bir teşekkür ediyorum, bilmiyor koleksiyoncu olduğumu, önemli değil demekle yetiniyor. Sonra bu fiş cebimde devam ediyorum bakınmaya, ama bir türlü bir şey alamıyorum. Hala bakınıyorum, bırakmak istemiyorum burayı. Saatlerce o eskimiş koltukta oturup kitap incelemek istiyorum. Birini okuyup sıkıldıktan sonra diğerini elime almak istiyorum. Böyle saatlerce orada okuyarak  bu güzel yerden sadece zevk almak değil ondan daha değerli olan zamanımı vererek ödeşmek istiyorum. Tabi mümkün olmuyor cebimde fiş elim boş teşekkür ederek çıkıyorum sahaftan. Aklım orada yürüyorum ışıklandırılmış sokaklarda.

Bir an geliyor bir gün sonra ya da eve döndüğümde karıştırıyorum  ceplerimi fişi bulamıyorum. Bendeki hüzün artıyor bulamamın telaşıyla. Nasıl olur nasıl, bu kadar şanssız (salak) olamam. Onu yere atmak istemediğim ıslak mendille ıslanmış kendi fişim sanıp cebimi temizlerken çöpe atmış olamam. Sümüklü peçeteler, yere atılmamış çöpler ve diğer fişlerle. Hele ki bu kadar sevmişken şarkıyı… Sonra bu karakteristik grup adını hatırlama çabaları ama beynin benden yana çalışmıyor. O an bir türlü gelmiyor aklıma. S kesinlikle s ile başlıyordu. Kelime oyunları hatırlamak için ama nafile. Yine de biliyorum ben onu bulamasam da o şarkı beni bulacak çünkü sevdim, içime işledi bugün aklıma gelmese yarın gelir ya da duyarım bir yerde. Bir şekilde karşılaşacağız yani eminim. Ama beklediğimden erken olmasını bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum. Bir şarkıyı kaydetmek için açtığım o müzik programının ilk sırasında o şarkı vardı. Kaydetmiş, bulmuştu. Bendeki mutluluk paha biçilemez tabi ki. İçimde kelebekler. O şarkı artık benimle birlikle o karizmatik satıcının güzel kitapçısıyla tüm hissettirdikleriyle, loş ışığıyla, kokusuyla her zaman yanımda. Taşımama gerek yok, görmeme gerek yok sadece bir yerde duymam bana o özel anı hatırlatmaya, o kitapçıyı unutmama yeterli. O aradığım anı artık bu şarkıyla hep benle ve ben ona gözüm gibi bakıyorum J.

Dipnot: Fotoğraf bana aittir, izinsiz lütfen kullanmayınız :).
Devamını Oku »

24 Aralık 2016 Cumartesi

Ursula K. Le Guin ve Haruki Murakami

Merhabalar, nasılsınız? Ben kendimi kitaplara vermiş bulunmaktayım ve hazır böyle bir okuma açlığı varken şu aralar bende bunu değerlendirmeye çalışıyorum. Bildiğiniz gibi bazen bir iştahsızlık, elinin kitaba gitmeme durumu oluyor. O yüzden böyle anlar gelince de kaçırmamak lazım.  Tabi okudum okudum da dünyaları mı okudum, yok okumadım fakat kısa sürede birkaç kitap bitirdim. Bu süre zarfında bitirdiğim iki kitabı sizlere hazır tazeyken anlatmak isterim çünkü iki kitabın da yazarı uzun süredir okumak istediğim ama bir türlü okumadığım yazarlardandı. Yani yılın son ayında iki yeni yazar daha haneme eklemiş oldum. Eminim bu iki yazar da sizin sevdiğiniz ve okumaktan zevk aldığınız yazarlar. Kimden bahsediyorum; Ursula K. Le Guin ve Haruki Murakami’den tabi ki. İkisini de uzun süredir okumak istedim ama bu son D&R indirimine kadar elimde kitapları bile yoktu. Twitter’dan duyurdum bu tüm Türkçe kitaplardaki %30luk indirimi, sizler de gidip aldınız mı kitaplar? Ben dört kitap aldım ve ikisi bunlardı. İkisini de beğendim, ikisine de bayıldım ama gelin biraz detaylı olarak aşağıda inceleyelim.

Dünyaya Orman Denir – Ursula K. Le Guin




Yazar gibi yazar adı ya bu insanlara anneleri babaları önceden biliyormuş gibi böyle cool cool isimler koymuşlar ya, pes, hayret! Bir kere de kitap yorumuyla başla, alakasız şeylerle değil dediğinizi duyar gibiyim ama yapacak bir şey yok J. Yine kitaptan önce kapağından bahsedeyim, müthiş. Bayıldım. Metis Yayınlarından çıkmış ve ben zaten severim bu yayınevini her ne kadar indirim konusunda cimri olsalar da J. Yazarlarına güvenen yayınevlerinden biri, her zaman çok satan kitaplara sahip bunun etkisi de büyüktür mutlaka. Neyse efenim velhasıl yazarın dünyasına adım attık bu kitapla çıkmaya da niyetim yok. Arka kapak yazısı olsun, ilk bölümleri olsun ne güzel kitap ya diyerek başladım. Zaten daha önce yazarı çok okumak istememe ve bazı kitaplarını bilmeme rağmen kitapçıda arka kapak yazısına güvenerek bu kitabı aldım, pişman da olmadım. Kapağı ve verdiği mesajla çok güzel olan bir kitap. Kısa ve öz, olaylar hemen gelişiyor. Bilim kurgu türünde ki ben çok severim bu da iyi bir örnek. Bir de alıntılar var ki beni çok etkiledi zaten kitaptaki Athshe halkının değişimi beni derinden yine etkiledi. Bu insanoğlunun kendini diğer varlıklardan üstün görmesi, diğer varlıklarla birlikte değil de onlarla savaşarak yaşaması çok güzel anlatılmış. Hele ki sonundaki diyalog vurucuydu. Askerin Athshe halkına cinayeti unutabilir tekrardan eski yaşamınıza dönebilirsiniz, biz gidiyoruz derken Selver’in cevabı ibretlik. Ama öyle olmuyor işte bir kere o sözcük girdi mi hayatına değişim başlıyor ve eskiye dönemiyorsun. Yine kitapta sözcüklerden yola çıkılarak bir halkın tanımının yapılması güzeldi. Adı da zaten oradan geliyor. Bu halkta dünya ile orman kelimelerinin eş olmasından. Daha çok yorum yapmak istiyorum ama çok da bahsedip her şeyden tadını kaçırmak istemiyorum; o yüzden alıntıları paylaşayım.

“Sen geyikler, ağaçlar ve fiberotu için endişeleniyorsun, çok güzel, senin bileceğin iş. Fakat ben olayları önem derecelerine göre görmek isterim, yukarıdan aşağıya, ve yukarıda şimdiye kadar hep insan oldu.”

“Geyikler avlanılacaktı, çünkü onların burada olma nedeni buydu.”

“Kazanan tarafta oynamak gerektiğini, aksi taktirde kaybedeceğini görmüyordu. Ve kazanan her zaman İnsanoğlu’ydu. Fatih.”

“İlkel ırklar gelişmiş olanlara yer açmalı her zaman. Ya da, onlara benzemeli.”

“Çokluk içindedir yaşam ve yaşamın olduğu yerde umut vardır.”

“Fakat, öldürmek için sebepleriniz olduğunu düşünmemelisiniz. Cinayetin sebebi yoktur.”

“Belki ben öldükten sonra, insanlar ben doğmadan ve sizler gelmeden önceki gibi olurlar. Yine de böyle olacağını pek sanmıyorum.”


İmkansızın Şarkısı – Haruki Murakami




İşte bir diğer çok okumak istediğim bir yazar. Dünyaya Orman Denir kitabından sonra hemen bu kitaba başladım. İyi ki de başlamışım, iyi geldi. Biraz aşk, biraz umut depoladım J. İlk bölümlerde okurken korktum çok fazla şarkı adı film adı olacak diye ama beklediğim gibi olmadı. İyi ki olmadı çünkü biraz kitabı benim için itici yapabilirdi fakat bu kitapta ayarında dozundaydı. Kitapta da bahsedilmiş ben nedense okurken Gönülçelen bir diğer adıyla Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı okurken aldığım tadı aldım biraz. Ki bu kitapta favorilerim arasındadır. Bir de bana Wong Kar Wai filmlerini anımsattı daha sonra neden diye düşündüğümde Chungking Express geldi aklıma. İki kadın bir adam. Kadını unutamayan bir adam ve başka bir kadının adama aşkı. Belki de bu yüzden bir bağlantı yaptım, bilemedim. Biraz daha düşününce de belki hikayede zamanını doldurmuş bazı karakterlerin ya da sonunu etkilemeyecek karakterlerin sonunu arada bir paragrafta anlatıp normal hikaye akışına devam etmesi olabilir ki bu tekniğe bayılıyorum, çok güzel hele ki çarpıcı ise. Bir de betimlemelerde tekrara düşüldüğünü hissettim. Hatsumi ve Naoko karakterlerinin güzelliğinin tasviri ya da arkadaşlık ilişkileri bir de intiharların olması. Aslında intiharların olması tam tekrara girmeyebilir, betimleme tekrarı da olmuyor zaten ve hikayenin akışı ve anlatılışı bakımından sizi her zaman diyeyim bu hissi vermiyor yine yukarıdaki “teknik” ile anlatılan biri vardı ki beni çok etkiledi mesela. Bu detaylar dışında kitabı çok sevdim, öneriyorum. Sizin de yazara başlangıç kitabınız olabilir şahsen ben diğer kitaplarını daha çok okumak istiyorum artık. Biraz da korku var içimde aynı şeyleri okuyacağım, hepsi birbirine benzeyecek diye ama umudumuzu kaybetmeyelim öyle olsa bile belki severim J. Kendi kendimi strese sokup çıkarım karışmayın bana J.  Ha bir de sonu Wong Kar Wai etkisi verdi. Chunking Express desem daha doğru olur sanki. Ben bu kitapla o filmin karşılaştırmasını yapsam yaparmışım şu an fark ettim J. Kısa kısa o zamanın tarihine de göndermeler de yapılmış.

Normalde dikkat etmem ya da gözüme çarpmaz diyeyim ama bu kitapta yazım yanlışları, baskı hatalarına baya denk geldim, hoşuma gitmedi. Doğan kitap bir de bence bu kağıt için gereksiz bu kadar pahalı yapıyor kitapları. Tabi sebebi bu değildir ama olsun.

Kitabı neden sevdiğimi de birkaç cümlede açıklayayım; bir kere böyle topluma yabancılaşmış, toplumdan izole olmuş baş karakterlerin anlattığı hikayeleri daha önce de sevdiğimi söyledim liste bile yaptım, buyurun bakın J. Kitapta altını çizdiğim böyle afili, kapak fotoğraflarınızın altına yazacağınız sözlerin olması da beni çekti, her zaman işe yarar bir kitabı sevmemde J. Özellikle bir yer vardı ki karakterlerden Midori ve Watanabe'nin ilk konuşmaya başladığı bölüm  çok hoşuma gitti, samimi geldi. Gözümde canlandırıp, oynatabildim. Filmi yapılsa bu kitabın baya popüler olur, izlenir eminim. Bunların dışında, hikayeleri sevdim. Birden çok hikaye vardı kitapta ve hepsi de ilgi çekici. Yazar küçük oyunlarını oynayıp merak unsurlarını nerede ne zaman neyi söyleyeceğini bilerek ustalıkla yerleştirmiş. Güzel kitaptı, Gönülçelen ve Muhteşem Gatsby adı en çok geçen kitaplardı ve ben ikisini de severim. Karakterimiz de Fitzgerald hayranı. Yazar referansları kitapta bulabilirsiniz. Sizi çok sıkmadan aralara yerleştirilmiş. Bende fobi gibi oldu nedense çok önem vermeye başladım bu duruma J. Birkaç sevdiğim altını çizdiğim cümleleri de şurada paylaşayım. Sevdiklerinizin sizinle olması dileğiyle, hoşçakalın :).

"Eğer şu anda kendimi bırakacak olursam, paramparça olurum. Ben hep böyle yaşadım ve başka türlüsünü bilmiyorum. Eğer kendimi koyuverirsem, bir daha eskisi gibi olamam. Un ufak olurum ve sonunda da buharlaşırım."

"Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil parçası olarak  vardır."

"Çağdaş edebiyata güvenim yok demiyorum. Ama değerli vaktimi de zamanın vaftiz etmediği eserleri okuyarak ziyan etmek istemem. Hayat yeterince kısa."

"Herkesle aynı şeyleri okuyunca, ister istemez herkes gibi düşünürsün. Bu, kaba ve zevksiz insanların dünyasıdır."

"Peki insanlar kalbini açınca ne oluyor?"

Devamını Oku »

22 Aralık 2016 Perşembe

Bir Film Bir Kitap

Merhaba arkadaşlar. Son zamanlarda izlediğim ve okuduğum sayılı yayınlardan ikisiyle bir derleme yaptım. Neden mi çünkü ikisinin de bir ortak noktası var aynı büyülü dünyada geçmesi. Tabi ki çok ortak noktaları var ama ikisinin de zaman farkı olsa dahi aynı evrende geçmesi durumu, bu evrenin benim en sevdiğim everenlerden biri olması bu iki yayına da bakmak kaçınılmaz kılıyor gözümde. Tahmin ettiğiniz üzere bu dünya Harry Potter dünyasına ait ve film Fantastik Cananakdjlfldkfl  ve Lanetli Çocuk. Benim bunları söyledikten sonra aklıma tek gelen Rowling paraya yine para demedi J. Neyse onun bize bahşettiği bu dünya bence paha biçilemez ama kitap ve filme de bir miktar ödeme yapmadık değil, sıkıntı yok J. Bu arada ben inceleme falan değil bildiğiniz Potter fanlığı yaptım aşağıda bol bol da spoiler verdim, izleyip okumayanlar pek bakmasın.

Fantastik Canavarlar Nelerdir ve Nerede Bulunurlar?





Daha uzun bir ad bulamadın mı Rowling ablacım ya, neyse böyle başlangıç olmaz ama başlığı yazarken yoruldum. Geri sarıp tekrardan başlayalım. Merhaba efenim nasılsınız? Son zamanlarda izlediğim bırakın sinemada genelde izlediğim sayılı filmlerden sonuncusu olur kendileri. Büyülü dünya hele ki Harry Potter dünyası beni benden alıyor. Sayısız kere izlemiş okumuş biri olarak bu dünyayla alakalı her şey beni çekiyor. Bu filmi de merakla bekliyordum. Kitabı bulmak mümkün değil sanırım şu aralar baskı durumundan dolayı zaten 43 sayfalık kitaptan beş film çıkartılması kesinleştirilmiş bir seri olarak düşünürsek ancak esinlenilmiş diyebiliriz. Filme gelirsek, özlemişim. Valla özlemişim. Bu büyülü dünyanın alternatifi farklı karakterler Hogwarts dışındaki büyücü olduğunun farkındalığıyla büyüyen insanların hayatı, günlük yaşamları ilgimi çekiyor. Bir nebze de olsa bu merak gideriliyor. Filmde mugglelarla içli dışlıyız ve her zaman olduğu gibi kilise büyü ve cadılara karşı. Amerika’dayız bu sefer farklı bir Sihir Bakanlığı başta ama yine bir katılık, en iyiyi ben bilirim havaları. Sonrasında pişmanlık.  Amerika değil de İngiltere’de keşke olsa ben de dedim.
Yönetmen kara büyülere maruz kalacası David Yates. Neden Rowlinggg nedennn diye oralara buralara uçuç tozu serpmeme sebep olan Harry Potter filmlerini mahveden yönetmen burada da yine iş başında. Dumbledore aşkına Potter filmlerine lanetler saça saça birazcık yönetmenlik öğrenmiş hakkını yemeyeyim, 3d kullanmayı da az biraz. Yalnızzz, filmin sonunda sinemada izlediğim ve hatırladığım en az iki filmde olan (Ghostbusters, Suicide Squad) gece sokak ortasında, koca binalar arasında kötüye karşı savaşan iyiler görmekten gına geldi. Mekan aynı ya da benzer, kötü karakter hayalet, büyücü, kötü ruh o bu fark etmez e bir de iyi takımımız varsa savaşacak açın meydanları. Yeni filmlerde denk gelip bir de bu filmde yeni (belki de değil) Hollywood klişesi olan bu sahne hoşuma gitti, Merlin’in sakalı diyemiyorum haliyle.

Bunun dışında, Dumbledore aşkına Colin Farell sen büyücü olmak için doğmuşsun da haberimiz yokmuş. Sen ne asa kıvıranmışsın yahu. Valla bayıldım. O asa tutuşları, hareketler, doğallık, oyunculuk 10 10 10. Ten - point goes to Colin. Bayıldım bayılmasına da spoiler vereceğim üzerinize afiyet ya ne güzel bir dünyadır ki Farrel’ın Depp’e dönüştüğü dünya. Tam üzüleceğim gönlümün asa sallayıcısı gitti diye, Johnny Depp geliyor bembeyaz saçlarıyla. Adama daha nasıl yükseltir çıtayı, nasıl çeşitler karakter çeşitlemesini bir de nasıl hepsini güzel giyer hayret. Ya daha dur iki üç dakika ya var ya yoktu deyin siz ama ben anlarım :P.Bir de Johnny Depp ya cebinden çıkartır böyle karakterleri. Grindelwald demişken ben Dumbldore’u bekliyorum deli gibi. Kim oynayacak geçmişlerini, arkadaşlıklarını hatta ve hatta kız kardeşinin ölümüne sebep olan o geceyi ayrıntılarıyla görebilecek miyiz, ki bu kadar seri yapılacaksa bence olası, merakla bekliyorum. Tabi bir de şekerlemelerin arkasına kazınmış o müthiş Dumbledore Grindelwald düellosu var ki, şimdiden heyecanlandırıyor insanı. Johnny Depp’e yaraşır, karşısına gelecek oyuncuyu merakla bekliyorum. Tahminleri alayım yorumlara.  Ya zaten biliniyor derseniz yazın da öğrenelim yahu. Johnny Depp demişken Grindelwald’ın son sözü “Biraz ölelim mi?” nasıl güzel bir sondu ya o. Offf ki ne off. Depp ölelim derse biz zaten seve seve gülüm deriz. Senden gelecek Avada Kedavralar bize büyücü düğünüdür. Bu kadar kötü espri yeter. Elitliğime dönecek olursam Grindelwald’ın ortaya çıkışından sonraki bu birkaç dakika bile paragraf yazdırıyorsa diğer filmlerde düşünemiyorum. Bu filmlerde Grindelwald Voldemort’u geçecek gibi. Scamander kahramanımızsa sanırım Grindelwald daha dominant olacak. Şikayetim yok hatta lütfen olsun. Tabi ki Dumbledore’u da başkarakter olarak bekliyorum. Söz konusu Potter dünyasıysa daldan dala atlıyorum kusuruma bakmayın J.

Rowling’in çantaları kalp ben. Hayatımda en çok istediğim şeylerden biri Hermonie’in her acciosunda her şeyi eline veren çantasıdır. Bir de yanınızda taşıyacağınız, kullanışlı, taşınılabilir, mugglesavar yeni bir çanta gördük bu filmle. Newt Scamander’in fantastik canavarlarını muhafaza edip, araştırıp, koruyup kolladığı dört mevsimi barındıran çantasını da oradaki hayvanat bahçesini de sevdim. Daha çok şaşırmak ve benimde olsun, aman ne de ilginçmiş diyebileceğim daha çok canavar isterdim ama bu da güzel. Scamander neden sürekli sol profilden bakıyor, aşık olduğu kız neden bu kadar soğuk bir oyuncu, ikiz kardeşin bu yeteneği nerden ötürü, her şeyi unutan muggle amcamız diğer filmde olacak mı, babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi? Kafamda deli sorular diğer filmleri bekliyorum.

Bunlar dışında komik bir filmdi, sıkılmadım, çok bir beklentim olmadığındandır eğlendim, beğendim, sevdim. Hatta biri izlemedim gel bir daha gidelim dese gider izlerim. Harry Potter döneminden önce ve farklı olacağını biliyordum o yüzden beklentilerim bu doğrultuda değildi. İlk film olduğundandır, çok fazla karakter olay oluyor gibiydi, takip ederken bir dakika yavaş gidin diyordum ama sonra tabi ki hepsi bağlandı ve tembel seyirciniz ben biraz rahatladım :P. Yani Hollywood filmi olmuş demek istemiyorum ama biraz olmuş. Hollywood’dan güzel filmler çıkmıyor değil ama aynı şeyleri de üst üste bu kadar benzer şekilde kullanmayalım yahu. Bunun dışında John Williams'ın muhteşem Potter bestesini duymak çok güzeldi. Nostaljik anlar yaşadım, gözlerim doldu. İzleyeli de zaman oldu kesin unuttuğum şeyler vardır da artık konuştukça hatırlarım. Yorumlarla kapatırız arayı. Biz geçelim asıl Harry Potter kitabına.

Harry Potter ve Lanetli Çocuk




Yani Rowlingcim Harry Potter’ı böyle ebeveyn olarak yaşatmak için Voldemort’u baba yapmak zorunda değildin. Tam bir Yeşilçam sineması. Bu nedir yahu. Hayır ben Albus’un Hogwarts yıllarını ve o değişme sürecini, Draco’nun dokunaklı ebeveynliğini, Scorpious’un tam teferruatlı hayatını, karakterini okumak isterdim. Yeniden Hogwarts koridorlarında dolaşmak ve derslere girmek isterdim. Hem de seve seve, bayıla bayıla. Tiyatro oyunlarını zaten çok nadirdir böyle okuyup sevdiğim, izlemek eminim daha farklıdır ama böyle bazı şeylerin içi çok boş kalmış. Bir de Rowling’in yazmadığı çok belli. Üstün körü olmuş, keşke Rowling ablacım baştan yazsaymış off çok güzel olurdu ya. Yalnız Voldemort’un işi gücü yok Bellatrixle çocuk yapacak yok artık daha neler. Hiç inandırıcı gelmedi bana. Bir de ne ara doğdu o çocuk Bellatrix ölmeden ne ara doğurdu kafamda yine deli sorular. Bir de birkaç yerde mantık hatası sezdim şu an hatırlamasam da belki de benim dikkatsizliğimdendir. Ona tekrar bakacağım, o zaman tartışalım Potter fanlar.  Snap'i tekrardan okumak ve onun o espritüelliği süperdi. Çok özlemişim onu da. Güldüm, güzel yerler vardı ama beğenmedim. Ben kitap isterdim oyun değil. Kitap olarak basılacaksa yeniden yazılsaydı keşke. Böyle olmamış. Yine Harry Potter der bağrıma basarım ama ısınamadım. Belki tiyatro oyununun kaydını izleme şansım olsa fikrim değişir, sanmıyorum ama böylesi biraz satış işi olmuş. Sırf adını duyup gelenler çoktur ki Harry Potter adı her şekilde satar. Neyse bu kitabı da filmden sonra çıkıp hemen aldım. Bu dünya gerçekten büyülü bir başladın mı bırakamıyorsun. Hep daha fazlası olsun derdi. Yine de uzun zaman sonra yeni şeyler okumak izlemek güzeldi. Ben çok sevindim ve zevk aldım. Umarım Harry Potter da alternatif büyücü dünyaları da yayınlanır.


Devamını Oku »

14 Aralık 2016 Çarşamba

Yılbaşı Çekilişi 2017 (Kapandı)

Merhabalar efendim, nasılsınız görüşmeyeli?  Biliyorum iki aydan fazla oldu ve Öneri Makinesi’ne ne oldu ne bitti çok merak ettiniz; yorumlar, mesajlar, mailler durmak bilmedi ama işte buradayım geldim (yalan tek bir yorum bile gelmedi J). Dönüşüm de her zamanki gibi muhteşem olsun istedim J. Çekilişle geldim. Yılbaşı yaklaşıyor ben de istedim ki benden size güzel hediyeler gitsin ben de elimde olan ve takas etmek istediğim kitaplardan birini sizlerle paylaşayım. Bu arada normal yayınlarımız da devam edecek bu sadece başlangıç. Takas demişken önerileriniz üzere ukitap’a üye oldum yavaştan kitap eklemeye başlayacağım. "Onerimakinesi" adıyla beni bulabilirsiniz, gelin takas yapalım. Film ve kitap yok denecek kadar azdı bu iki ayda ama bir müzik keşfi yapmışım, oradan buradan toplamışım ki güzel abur cuburları bekleyin, değecek.




Hediyelere gelirsek üç seçeneğiniz olacak efenim. Birini seçersiniz artık okuma zevkinize göre. Bir Noel baba yollayacağım 2017’de ne kadar kitap istediğiniz varsa hepsini getirecek, anlaştık. Bir de benim yapacağım Christmas ayracı var o da sürprüz olarak gelecek. Şu ana kadar yaptığım iki çekilişte de kendi yaptığım ayraçlardan yolladım, bu senenin son çekilişinde de elimde yılbaşı temalı decotapeler varken yollamadan olmaz. Ben hediyelere özellikle kitap hediyelerine bayılıyorum. Siz de seviyorsanız yapmanız gereken blogu takip etmiyorsanız etmek, ediyorsanız veya yeni ettiyseniz de aşağıda yorum olarak yazmak. Tabi ki güzel dilekler dileyip, ben de hediye göndermek istiyorum demek serbest :). Şansımı arttırmak istiyorum diyorsanız da şartlar aynı, herhangi bir sosyal medyada paylaştıktan sonra yorumlarınızda bu linki paylaşıp çekiliş sonuna kadar görünür kılmak. İşte bu kadar basit. Çekiliş tabi ki yeni yılda son buluyor. 2017'ye girdiğimiz an çekiliş bitiyor :). Hadi bakalım bekliyorum J. Görüşürüz gençlik.
Devamını Oku »

1 Ekim 2016 Cumartesi

Hikayeler #3

Merhaba sevgili okuyucularım(sanırsın çok okunan köşe yazarı, girişe bak girişe). Bugün sizlere daha önce de haberini verdiğim bir liste paylaşacağım. Son zamanlarda okuduğum yazarlardan ve öykülerinden bahsetmeye devam edeceğim. Ben bu türü çok seviyorum, ne kadar varsa nerede bulursam alıp okuyorum. Hikaye okumak da dinlemek de harika bir şey. Sizin bloglarınızdaki hikayelerinizi de okumayı çok seviyorum. Eğer sizin de yazdığınız hikayeler varsa linkini yorumlarda paylaşırsanız seve seve okurum :). Bugün iki isimden bahsedeceğim çünkü ilkinden o kadar çok alıntı var ki üç kitap yapmak istemedim fazla uzun bir yazı olmasın diye. Listede yeni keşfettiğim isimler var her ne kadar birinden emin olamasam da nedenini yazacağım :). Yine önerdiğiniz isimler, kitaplar varsa paylaşın ben de inceleyeyim ve listemiz başlasın :).



Esneyen Adam – Feryal Tilmaç


YKY’nin kitabevinde öykü bölümün keşfettiğim isimlerden biri. YKY gerçekten öykü yazarları bakımından bana çok güzel isimler keşfettiriyor. Yeni yazarları görmek ve okumak mümkün. Desteklemeleri ve yayınlamaları çok güzel. Genelde hepsini de beğeniyorum okuduklarımdan; Yalçın Tosun, Ömür İklim Demir burada da önerdiğim isimler. Feryal Tilmaç’a gelirsek bu kitap çok güzel başlayıp ortalarda zayıflayıp son öyküyle daha doğrusu kısa bir drama örneği var tekrar yükselen bir grafiğe sahip bir kitaptı bana göre. Yedi öykünün olduğu ince bir kitap. Genel olarak dikkatimi çeken öykülerde ve benim üst üste en azından aynı kitap içinde okumaktan hoşlanmadığım şey karakterlerin yazar olması ya da olmak istemesi durumu. Dört öyküde üst üste aynı tip karakter okumak benim için can sıkıcıydı. Aynı karakter dememin sebebi kısacık öykülerde sürekli başkarakterin yazı işleriyle alakalı olması durumu. Benim kişisel huysuzluğum da olabilir ama sürekli ya da üst üste yazar olmak isteyen, olan, hisseden ya da kalanları okumak bana hepsi aslında aynı karaktermiş hissini veriyor. Yekta Kopan’ın Aşk Mutfağında Yalnızlık Tarifleri öykü kitabını da sırf bu sebepten sevememiş olabilirim (içinde sevdiğim öyküler olmasına rağmen). Bu benim şahsi fikrim diyelim neyse onun dışında bir de çok fazla resim, film vesaire örneği vermesinden hoşlanmadım. Belki arada kullanılabilirdi ki ben severim öyle şeyleri ama ben çok olmasından ya da direkt olarak verilmesinden hoşlanmadım. Ruhi Mücerret’te de çok vardı bu olay belki de hoşlanmamın nedeni bu olabilir o kitaptan, fazlaca gözüme çarparsa bu alıntılar veya anlatım tarzıyla da alakalı olabilir sevmiyorum herhalde. Bu iki şeyden dolayı kitaba bayıldım diyemiyorum fakat kitabı sevdim aslında.

Bunların dışında, eleştirel bir yanı var yazarın, öykülerinde bunu hissetmek mümkün. Gerçekdışı hatta bilim kurgu öğeleri de görmek mümkün ki hikayeler güzelleşmiş. Son hikaye tek perdelik oyun diye geçiyor ama yazarın gözlem gücünün yüksek olmasından kaynaklı çok güzel bir yazı çıkmış ortaya. Sonu da sonsuz diye bitiyor zaten ki müthiş bir düşünce, okuyunca anlayacaksınız. Bir de bilerek yapılmış bu yazım hali çok hoşuma gitti; Ayselatun, hocanım … gibi. Okuyan Us’tan çıkan bir öykü kitabı var Tilmaç’ın, ben tanıtım yazısını çok beğendim ve onu da kesinlikle alıp okumak isterim.

“Düşünüyorum da beni en çok kasaba halkının yıkımı da aynı büyük heyecanla izlemesi yaraladı. Görünen oydu ki sanat, form, mükemmellik, aşkınlık, hakikat zaten sözü edilmeye değmez kavramlar, ağza alınmayan kelimelerdi.”

“Sanat ruhu yüceltmek için, daha iyi insanlar olabilmemiz için…”

“Ben üzülmedim sanki. Ama hayat bu. Şişelerin dibini bulduğumuzda gör sen. Mutlu bile oluruz.”

“Bu sefer de memnun musun diye soruyor. Sen hiç işinden memnun olan birini gördün mü Ayça?”

“Şimdi sana yazmaya karar verdiğime göre bütün bunları bir kenara bırakabilir, sadece seni düşünebilirim. Yaza yaza sen olabilirim, senle beni biz yapabilirim. Karışmasen.”

Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin… Seni düşünerek dinlediğim şarkılardan kaçıp geldi bu sözler. Buyursunlar!”

“Fazlasını anlamak hastalıktır dememiş miydi birisi?”

“Sevgiler, arkadaşlıklar, dostluklar değil de alıntılar mı biriktirmişim ne?”

“Korku tek dilini damağını mı kurutur adamın? Duyduğun sessiz dehşet ruhunu kurutuyor.”

“Bazen sevdiğiniz şeye gerçekten sahip olmanın tek yolu onları yok etmekten geçer.”

Kız – O.Henry


Kitabı tanıtmadan önce ben kitabın yapısından bahsetmek istiyorum :). Evet, baya bildiğiniz kitabın kapağı ve sayfalarından. Neden mi? Çünkü bayıldım. Böyle bir doku, sayfa ve kapak olamaz. O yumuşaklığı, esnekliği o elinizi değdirdiğinizde hissettirdikleri… Anlayamazsınız! Tamam, saçmaladım fakat gerçekten abartmıyorum ben böyle bir kitap okumadım. Harika yapılmış. Yayınevine böyle bir kitap çıkardıkları için teşekkür ediyorum zaten başka türlü incecik kitaba on beş lira istemelerinin açıklaması olamaz. Ama ben neyse ki D&R indiriminden 9.90’a almış bulunmaktayım. Bir de kapak tasarımı çok hoşuma gitti. Sonra inceledim tüm kitaplar öyleymiş, tarz meselesi anlayacağınız. Ben o üç rengin birleşimini çok sevmesem de kitapta hepsi doğru orantılıydı. Moda bloggerına döndüm kitapların stillerini inceliyorum, kendimi şaşırdım unuttum kültür sanat bloggerı olduğumu :). Ne oluyor anlamadım kitaptan kombin çıkardım hadi hayırlısı.

Kitaba geleyim artık o ilk kez okuduğumdan emin olamadığım ama sonradan kesinkes emin olduğum kitap bu kitaptı arkadaşlar. Ben kitap halinde değil ama içindeki en az üç öyküyü net biçimde okuduğumu hatırlıyorum. Zaten siz de okuduğunuzda eminim aşina gelecektir. Tarz olarak Maupassant’ı severler benim gibi bu öyküleri de sevecektir. Eğlenceli kısa öyküler ben sevdim kitabı. İçinde zayıf bulduğum, sevmediğim öyküler de var ama bu kitabı size kesinlikle öneririm çünkü çok güzel hikayeler var. Arka kapak yazısı beni çok etkiledi ayrıca, çevirmen Zeynep Avcı tarafından yazılan bu yazı kitabı almamda büyük etki. Alıntı paylaşmayacağım çünkü kitap o kadar güzeldi ki (bknz.üst paragraf) kıyamadım çizmeye :).



Devamını Oku »

27 Eylül 2016 Salı

Mimlendim #hayalmimi

Merhaba arkadaşlar, keyifler nasıl? Bugün yine bir mim ile karşınızdayım. Bu da ikinci mimim olur. Severek takip ettiğim Arrakis blogunun sahibi beni etiketledi sağ olsun, onun mimine buradan bakın çok güzel bir playlisti de var. Çekindiğim bir mimdi, fazla kişisel geldiği için ama ben onu kırmak istemedim her ne kadar kibar şekilde kırılmayacağını söylese de ben bir kere yapacağım dedim ve yapacağım :). Zaten bu mim ve challengeların çok iyi olduğunu düşünüyorum, yeni blogları tanımak, keşfetmek hatta sevmek için. Samimiyeti de arttırıyor sanki biraz, hoş ya güzel şeyler. Ben blogum yokken de özenirdim böyle şeylere. Yalnız size ilginç bir detaydan bahsetmek istiyorum :), biliyorsunuz ilk mimimi yine yakın zamanda yaptım fakat o kadar ilk mim olduğu ve benim acemi olduğum belli ki milleti mimlemeyi unutmuşum :). Hala aklıma geldikçe gülüyorum. Mimin kilit noktalarından birini unutmuşum heyecandan, cevaplayıp bırakmışım. Neyse bu sefer etiketlemeye çalışacağım sizi, beni kırmayacağınızı umuyorum deyip sizi zorluyormuşum J. Yok yok sonunda düşüneceğim bir şeyler.

1.       Hayal kurmaktan hoşlandığınız bir yer ya da zaman dilimi var mı?

Amannn canım, hayal kurmanın yeri zamanı mı olurmuş. Yani istesen de olmaz, çok çok uyumadan önce kafanızda laf lafı açar ve birdenbire hayal kurarsınız ama yolda gördüğünüz bir tabela, bir şey aramak için baktığınız albümünüzde karşılaştığınız bir fotoğraf, izlediğiniz filmdeki bir sahne ve bilumum saçma veya anlamsız şey o an sizi bambaşka diyarlara, paralel evrenlere, geçmiş zamana, umulmadık yerlere götürebilir. Yani kısaca sevgili okuyucum, bence biraz da istem dışı oluşan hayal kurma eyleminin pek yeri ve zamanı yok ya da benim gibi kafası karışık biri için belki de öyledir :).

2.        En çok nelerin hayalini kurarsınız?

Yani dönem dönem değişen bir durum, o an ki isteğim, ihtiyacım veya hali ruhiyatım neyi isterse onu kurarım herhalde. Özel olarak bir örnek düşünemedim ama hayal kurmak güzeldir ya. Her şeyin özellikle çok istediğiniz şeylerin hayalini kurun bence. Ben mesela eskiden ve hala yani önceden beri şu kafadayım, en kötüsünü düşün kötü olursa üzülmez iyi olursa sevinirsin ama şöyle bir şey de var artık hayatımda sen hayalini kur, yapabiliyorsan yapmak için elinden geleni de yap. Olursa ne ala olmayacaksa da o an için mutlu olursun en azından. Hayal de parayla değil ya :). Yani öyle işte, hangi kafada olacağım da dengesiz ruh halime göre değişen bir durum. Bir öyle bir böyle. Canım ne çekerse :).

3.       Şimdiye dek çok hayalinizi gerçekleştirdiniz mi?

Maalesef aranan kan bulunamadı. Nerede bende o şans. Ben biraz aslında baya şanssız bir insanımdır, bazen hiç olmaz bazen kapıya kadar gelir yine olmaz. O içe oturan öküz çoğunlukla zamanını bekler yanı başımda yeri geldiğinde hazır olmak için :). Pessimism mode on :). Yani olan oldu tabi ama olmayan daha çok olabilir. Bilemiyorum aslında. Belki de hayal ettiğim dışında benim için daha güzel şeyler de olmuş olabilir emin olamadım. Bir de zamanında şanssızlık dersin sonradan iyi çıkar, belli olmaz. Yine karıştı kafam. Bu saatten sonra cevapların mesuliyetini üstlenmiyorum, beni bırakın. Beni bırakın bu caddelerde.

4.       Henüz gerçekleşmemiş ama illa da gerçekleşecek dediğiniz bir hayaliniz var mı? Sakıncası yoksa anlat çabuk nedir?

Hem de çok :), çünkü ya o uzaya gidilecek ya o uzaya gidilecek :).


Bol sevgiyle, arkadaşlıkla, güzellikle ve aşkla kalın. Bu mimi beğenen herkese benden bu mim gelsin, aşağıya da yorum bıraksın. Soran olursa Öneri Makinesi gönderdi dersiniz :) (Arrakis/Paul stayla).
Devamını Oku »

25 Eylül 2016 Pazar

Hikayeler #2

Merhabalar :). Mutlu huzurlu günlerimiz olsun umarım.  Bugün sizlere daha önce de paylaştığım bir bölümü yazdım. Buradan ulaşabilirsiniz. Orada da dediğim gibi yine paylaşacağımı söylemiştim çünkü öykü okumayı en sevdiğim türdür. Yeni yazarlar keşfetmeyi ve yeni hikayeler okumayı çok severim. Bu sefer daha az isimlerden oluşan bir liste yapmaya özen göstereceğim sizi çok sıkmadan daha çok kitaplardan bahsedebilmek için. Bunun dışında sevdiğim yazarları okumak dışında yeni yazarlar keşfetmek de çok güzel bir duygu. Bu türe özel ilgim olduğundan kitap evlerindeki bu bölümde görmediğim özellikle ödül almış o kadar yeni yazar görüyorum ki bir de yetmezmiş gibi sevince yazmak şart oluyor. Tabi eski dostlarımızın da hakkını yemeyelim onlarda bu bölümde çokça olacak ki bu listede de var. Üçüncüsünü de yazmaya başladım böyle kısa olacağı için yakın zamanda onu da paylaşırım. Ben okurken ve yazarken çok keyif alıyorum umarım siz de seviyorsunuzdur. Siz de yeni yazarlar ve kitaplar önerebilirsiniz, çok memnun olurum. Hadi başlayalım.



İzmir Postasının Adamları – Ahmet Büke


Ahmet Büke’nin ilk kitabı. Yine denizden çıkmış öyküler :). Çok güzeldi. Başlarda acemilik değil de böyle yazarın diğer kitaplarında olan o deniz kokusu eksik gibi geldi ama sonradan aldı yürüdü. Kesinlikle diğer kitaplarda ki o çeşitliliğin, deniz kokusunun ve ustalığın bu kitaptan sonra beklenilmesi muhtemelmiş. İlk bu kitabını da okusam yine diğer öykülerini alır okurdum. O güzelliği bu kitapta almanız mümkün. Yine etkileyici hikayeler mevcut. Resmen bir yazar doğuyor diyen bir ilk kitap :). Okumadığım az öykü kitabı kaldı sanırım onları da elime geçtikçe okur yazarım. Bu kitapta altını çizdiğim yerleri bulamadım herhalde kalem olmadığı için yanımda çizmedim. Üşengeçlik malum zaten :).

Bir Delinin Hatıra Defteri – Gogol


Bu kitabı alıp okumamın sebebi totem yapmak istemem :). Tabi ki Gogol en merak ettiğim yazarlardan biriydi ama ben bunun Genco Erkallı tiyatro oyununa çok gitmek istemiştim ve okursam giderim diye düşündüm :) (bknz: Hayvan Çiftliği, bilet bulamazken alıp okuyayım belki giderim deyip bilet bulup gittim J) ama olmadı :)) Neyse ki ben bu güzel hikayeleri okuyup yanıma kar kalarak bu işten sıyrıldım. Gerçekten boşuna büyük yazar dememişler. Ben çok beğendim içindeki hikayeleri ama en sevdiklerim aynı adlı hikaye ve Palto oldu. En yakın zamanda diğer kitaplarını da okumak isterim. Zaten elimde Ölü Canlar var. Umarım en yakın zamanda okurum. Ya ben kendimden iki tane daha istiyorum mümkünse. Biri kitap okusun, diğeri film izlesin. Ben de ortalıkta öyle günlük işlerde dolaşayım akşam birleşip kültürlü kültürlü uyuyalım. Buradan yetkililere sesleniyorum. Bir tane benlik az en az iki tane eşantiyon istiyoruz. Teşekkürler.


Muhtelif Evhamlar Kitabı – Ömür İklim Demir


Bu kitaptan bahsetmeden önce size bu kitabı bulma hikayemi anlatmak istiyorum çünkü hikayeleri çok seviyorum hele ki yeni şeyler keşfetme hikayeleriyse yaşamaya anlamaya ve dinlemeye de bayılıyorum çünkü hikaye bizim işimiz :). Yine bir gün YKY’de gezerken Ankara Kızılay’dakine gidenler bilir orta kısımda yeni çıkan ya da önerilenler olur. Onları incelerken Ömür İklim abimiz gözüme çarptı. Kitap kapağı olsun adı olsun resmen beni çekti ve elime alıp incelemeye daha sonra alınacaklar listesine ekledim nitekim ikinci gidişimde de aldım. Bu sefer kasanın hemen yanındaydı yani özellikle önerilen kısımda ya da öyle bir şey :). Kısa sürede ikinci baskısını yapan bu kitap eminim ki uzun süre çok satanlardan olacak.

Gelelim kitabımıza, kısaca söyleyeyim; ba-yıl-dım. Bir solukta okudum demek isterdim ama kutlamam gereken bir doğum günü vardı <3, iki solukta okudum. Zaten öyle ki ilk hikayeyi bir çırpıda okuduktan hatta okurken o kadar heyecanlandım ki çok iyi kitap çok iyi kitap diye bir daha heyecanlandım. Anlatımı o kadar güzel ki elimden bırakamadım. Mizahı, dili, akıcılığı dört dörtlük bir hikaye kitabı. Hele bir de birbirine bağlı hikayeler vardı ki arada tadından yenmiyor. Hüzünlendirdi ama kahkaha da attırdı. İşte öyle bir kitap, kesinkes şiddetle Ömer İklim beyefendiyi okuyun, okutturun arkadaşlar. Pişman olmayacak bir de dua alacaksınız :). Ömer İklim Bey siz de lütfen daha çok yazın.

“Malumunuz, ölüler yokluklarıyla var olur, anılarla yaşar.”

“Kibrit kutularının sırtındaki kelimeyim ben: Vasat.”

“’Birçok insan, mutlu olduğunu bilmediği için mutsuzdur’ demiş Dostoyevski.”

“Bütün hatalarımı ve pişmanlıklarımı silecek, başıma gelen her şeyi, sanki ona varmak için yaşamışım gibi haklı gösterecek bir amaca ihtiyacım var.”

“Sevdiğin kadından nefret edecek hale gelince, çoraplar, gömlekler, kravatlar, danteller birer kurşun ağırlığa dönüşüp adamı dibe çekiyormuş. “

“’Nasıl hiçbir şey yahu?’ dedi çatallı sesiyle, ‘Herkesin bir şeyi vardır be. En azından derdi, tasası vardır’ dedikten sonra ….”

“Her yeni yıl, her doğum günü, her ayın biri ya da her pazartesi yeni bir insan olmak için uyanırdım. Hele güneşli bir günse, bütün dünyayı değiştirebileceğimi sanırdım.”

“Ne diyeyim, huzur tuhaf şey arkadaş, ancak kaybedecek bir şeyin kalmadığında gelip seni buluyor.”

“Hatta kimse seni tanımadığı için unutanın bile olmadı.”

“Duymuyorum seni anne, hayatla meşgulüm.”

Şimdilik bu kadar yakında sürprizlerle geleceğim J, kendinize iyi bakın, sanatla ve sevgiyle kalın.

Devamını Oku »

4 Eylül 2016 Pazar

Yaz Okumaları #2

Günaydın arkadaşlar, nasılsınız? Fark ettim de son zamanlarımdaki tüm paylaşımlarımda merhaba demişim bugün farklı olsun dedim 😄. Umarım gününüz aydın olur efenim. Bugün sizlerle yaz aylarında okuduğum kitapları paylaşacağım. Bu bölümü 2014 yazında yapmışım en son, zamanda geriye gitmek gibi. Blogda mini mini birken yazmışım. Yazının üstünden bir yaz daha geçtikten sonra yine yazıyorum. Bu kitaplardan bazılarını D&R indiriminden, bazıları YKY kampanyasından ve bazıları da önceden elimde olan kitaplardı. Bu yaz pek verimli geçmedi sanırım her ne kadar okuduklarımın hepsini burada yazmasam da. Umarım okuma hızım artar. Bir de tabi herkes gibi benim de dileğim elimdeki kitapları bitirip yeni okunacak kitaplara yer açmak. Aslında yeni kitap çok almamaya çalışıyorum ancak indirimde görüp de merak ettiklerimi alıyorum. Zaten bu sene Can Yayınları indiriminden pek yararlanamadım çünkü gittiğim D&R da pek fazla seçenek yoktu bakasım bile gelmedi ama buna rağmen iki kitap aldım bir de 9.90 kampanyasından aldıklarım oldu. Bence bu standa bir göz atın baya güzel kitaplar vardı. Acımamışlar basmışlar indirimi, güzel olmuş :). Bu arada size bir şey danışmak istiyorum yardımcı olursanız çok sevinirim. Daha önce vikitaptan takas yaptınız mı? Memnun kaldınız mı? Başka takas siteleri var mı güvenilir, bunları yorumda belirtirseniz çok iyi olur çünkü elimdeki bazı kitapları okumak istediklerimle değiştirmek istiyorum. Tecrübeli arkadaşlar yorum yazarsa sevinirim. Hatta siz de Vikitap’a üye iseniz gelin arkadaş olalım, takas yapalım :). Hesabımı alt tarafta paylaşacağım diğer blog hesaplarıyla beraber. Özellikle Twitter’da çok eğlenceli anketler oluyor, güncel haberleri, indirimleri paylaşıyorum. Bir bakın pişman olmazsınız :). Küçük bir hatırlatmada da bulunayım, bugün çekilişin son günü arkadaşlar, hala katılabilirsiniz. Yeterince reklam yaptığıma göre gelin beraber aşağıdaki kitaplara bakalım.




1       New York Üçlemesi – Paul Auster





Paul Auster sevdiğim bir yazar. Daha önce Timbuktu, Şans Müziği, Görünmeyen kitaplarını okumuştum, Bir Yayınevi Beş Yazar Kitap Can Yayınları bölümünde de Şans Müziğini paylaştım. Bu kitapta yazarın en çok bilinen eserlerinden biri, benim de merak ettiklerimdendi. Adından da anlaşılacağı gibi içinde üç roman var. Ayrı basılıp sonradan birleştirilmiş sanırım. Daha iyi olmuş çünkü zaten çok uzun değiller. Art arda okumak da iyi oluyor. Hepsi birbiriyle ilişkili kitaplar. Akıcı bir kitap, ikinci öykü sanırım en az sevdiğimdi ama kötü değil. En sevdiğim Auster kitabı olmadı ama güzel kitaptı. Tavsiye ediyorum.


2.       Kara Kitap – Orhan Pamuk


Kupamla kitabımın renk uyumuna dikkat ederim :).


Sonunda Pamuk’un bir romanını okuduğum için mutluyum. Bu kitabı seçtim ilk kitap olarak. Postmodern akımının etkilerini; farklı bakış açılarını kullanmasından, yazarın olaya dâhil olmasından, orijinal bir metin olamayacağını bastıra bastıra söylemesinden karakterler vasıtasıyla ve bunun gibi örneklerle görebileceğiniz bir roman. Bir bölümde baş karakterimiz Galip’in eşi Rüya’yı aramasını okurken bir yandan da kuzeni Celal’in köşe yazılarını okuyoruz. Bu kısa köşe yazılarından beğendiklerim oldu sıkıldıklarım da. Genel olarak kitap aslında okuması çok da zor bir roman değil, ben uzun sürede okudum fakat daha sakin kafayla bir oturuşta uzun süre okuyabilirsiniz. Bu uzun cümleler bana sanki anlamamız zorlaştırılsın diye özellik oluşturulmuş gibi geldi ilk başta, tekrar okumam gerekti fakat sonra alışıyorsunuz. Sizin en beğendiğiniz Pamuk kitapları hangileri? Yorumlarda önerirseniz sevinirim :).

3.       Kökler, Yollar ve Yitik Benler – Susanna Tamaro


Tamaro özellikle Can Yayınları indiriminden sürekli aldığım yazarlardan biri. Aslında kitabı gördüğümde beni şaşırtmayacağını biliyordum ama güzel mor kapak beni benden aldı ve dayanamadım aldım. Bir iki saatinizi ayırıp hemencecik bitirebileceğiniz rahat bir kitap. Tamaro okurken sıkça rastlayabileceğiniz anlatım tarzı, temalar ve karakterler romana hakim. Güzel alıntılar var onları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunun dışında ortalama bir kitaptı. İlle okuyun demem ama okursanız da karışmam :). Niye sadece bu kitapta sevdiğim alıntıları paylaştım inanın ben de bilmiyorum çünkü diğer kitaplarda da altını çizdiğim yerler oldu :).

“Tabakta yemek bırakmanın neredeyse ölümcül bir günah olduğunu sizin sofranızda öğrendim; bu nedenle yenilginin her türlü izini silmeyi arzulayacak tavuk kanatlarının arasını, balıkların sert kılçıklarını öfkeyle didikliyordum ve boş yere kendimi arındırmaya çalışıyordum.”

“Yemeğini dalgınca yiyen bir insanın hayatını yaşamakla yetiniyordum.”

“Gençler Odysseus misali hep daha uzak kıyılara yelken açıyor, sonra da ya gittiklerinden daha bahtsız ve mutsuz dönüyor ya da hiç dönmüyordu.”

“Çocuksu düşünmenin lütfu kaderin alçaklıklarını bilmemektir.”

“Bizzat ben bir roman kahramanıyım, kendimi okuyamam.”

“Hayat sonsuz bir yazdan başka bir şey değildir.”

“Doğayı herkes sever, herkes anlar onu; doğa kör iyiliktir, yozlaşmamıştır, insanın ilk ve elbette olumlu ruhudur.”

4.       New York’a Mezar – Adonis


Adonis tahmin edebileceğiniz gibi takma bir ad. Gerçek adı Ali Ahmad Said Esber. Suriyeli bir yazar, daha sonra Lübnan vatandaşlığına geçiyor. Bu kitabı da beş lira kampanyasından aldım. Arka kapak yazısı kitabı merak etmeme yol açtı her ne kadar çeviri şiir okumaktan pek hazmetmesem de. İçinde şairin üç uzun şiiri dışında kitabın çevirmeni Özdemir İnce tarafından yazılmış iki ön yazı ve bir de söyleşi mevcut. Bu söyleşi Hürriyet gazetesinde ve CNN Türk’te yayınlanmış. Yazar hakkında baya açıklayıcı olmuş bu bölümler. Hatta şiirlerden daha çok ilgimi çekti diyebilirim.


Öneri Makinesi Sosyal Medya Hesapları

http://www.vikitap.com/profil/elroy-12587

https://www.tumblr.com/blog/mubblr

https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Mimlendim #BloggerLife2


Merhaba arkadaşlar J. Bugün sizlere ilk kez bir şey önermek dışında konser anılarımı saymazsak bir yazı yayınlayacağım çünkü mimlendim hem de ilk kez hem de bir yorumda. Yeni bir blog takip ediyordum ve her sevdiğim bloga yaptığım gibi dayanamayıp bir yazısına yorum bıraktım. Kendisi şu tatlı blogun sahibi olur. Ve beni cevaplarken demez mi üstteki yayına bak mimlendin diye. Yaa bir anda mimlenmiş oldum ve ilk kez mimlendim. Bu mim bloggerlık ve blog hayatı ile alakalı kısacık bir mim. Sahibine beni mimlediği için teşekkür ediyorum ve sorulara geçiyorum.

1. Blogger denilince aklınıza gelen ilk şey nedir?

Şimdi şöyle, ben de bir blogger olduğumu ara ara yorumlarda veya yayınlarda bahsederken daha yeni yeni fark ediyorum aslında ucundan kıyısından bir bloggerım diye ama aklıma gelen blogger denilince sen ben o değil de yabancı moda bloggerlar geliyor instagramda falan gördüğümüz. Güzel cici bicilerini giymiş güzel hatunlar, meslek olarak bu işi yapanlar lakin bu sürekli bize gösterilen olduğu için öyle bir yer edinmiş olabilir aklımda. Halbuki birçok alanda çok güzel yazarlar var ki moda blogları dahil instagramda olan olmayan fakat nedense ben de öyle bir algı oluşmuş. Biraz durup düşünce ise aklıma belli başlı bloggerlar geliyor bildiğimiz sevdiğimiz takip ettiğimiz insanlar. Okumayı sevdiğim, takip ettiğim bloggerlar bir diğer deyişle. Ve son olarak ise aklıma ben geliyorum J. Yani tabi bu alanda kendini kanıtlamış, yıllardır blogunu bırakmamış, emek vermiş, ciddiye almış çok yazar var ki onların yanında kendimi düşünmem saçmalık belki de ama arada böyle olduğunu bilmek güzel hissettiriyor J.

2.  Her temadan (kişisel, gezi, kozmetik, kitap vs.) yazılarını en çok beğendiğiniz bloglardan örnek verin desem?

Hımmm çok zor soru açıkcası. O kadar çok sevdiğim, takip ettiğim yazsa da okusam dediğim blog var ki seçim yapıp da buraya yazamam ama bir tanesi benim blogumu açmamda öyle etkili ki onu yazsam kimse gücenmez herhalde J. Ben hep blog açmak istiyordum senelerdir ama tabi ki üşengeç olmak kolay değil hep erteliyordum ve blog açmak isterken örnek aldığım, çok özendiğim bir blog vardı resmen onlar blog açma sebeplerimden biriydi. O kadar seviyordum ki eski yazılarını açıp okuyordum sevdiğim yazıları tekrar tekrar dönüp okuyordum. Aşırı seviyordum anlayacağınız taa blog açmadan önce. Onlar kim diye merak ettiniz dimi? Birçoğunuzun sevip takip ettiği Kediler ve Kitaplar. İşte benim blog açmama vesile şeylerden biri bu güzel blogdur. Hala yazı yazıyorlar fakat eskisi kadar değil ve bu çok üzücü. Onun dışında bloglarının görünüşünden yazılarına her şeyiyle sevdiğim nadir bloglardan ve yeri de ayrı J

3. Yeni blog yazmaya başlayan arkadaşlara verebileceğin öneriler nelerdir?

Valla pek kendimi bu konumda gördüğümü söyleyemem tecrübeli, kendini bu alanda kanıtlamış bloggerlara sormak daha mantıklı geliyor J. Ben sadece diyebilirim ki bir okuyucu olarak bloggerlara yazılarınıza özen gösterin, yorumlarınıza zahmet edip yorum yapan izleyicilerinizi görmezden gelmeyin, yayınlayıp cevapsız bırakmayın, daha fazla blogla iletişim halinde olun ki biz de yeni bloglar tanıyıp sevelim. Öyle yani ben bunları yapan bloguna özen gösteren emek veren ilgi alanıma giren her blogu daha bir severek okuyorum.

Ve mimin sonuna geldik. Başka mimlerde görüşmek üzere J.

Devamını Oku »