Etiketler

İzlenilesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İzlenilesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ekim 2023 Pazar

Extraordinary (2023)

Bu yazı 27 Ocak 2023'te en son güncellenmiştir.

Selamlar, mis gibi yeni taptaze bir İngiliz mini diziyle geldim. Bu sene Disney+ Originals da yayında olan herkesin özel bir yeteneğe sahip olduğu bir dünyada henüz süper gücünü keşfedememiş bir kaybedeni izliyoruz. Ben bir oturuşta tüm bölümleri sömürmüş bulunmaktayım. Hem komik hem akıcı hem de o kadar güzel anlatıyor ki derdini sıkılmadan hap gibi yutuverdim. 

18 yaşında herkesin özel yeteneğini keşfettiği ama esas kızımızın 25 yaşında olmasına rağmen herhangi bir süper güce sahip olmaması onu bu dünyadan dışlanmış hissettiriyor. Aslında şimdi de belli bir yaşa gelmiş henüz evlenmemiş, uygun görülen bir işe sahip değil kısaca hala yolunu arıyor ve "bir baltaya sap" olamamışsan gördüğün muamelenin aynısını bu karakter süper gücü olan bireylerin arasında görüyor ki bu tarz hikaye anlatmanın tatlı bir yolu olmuş. Hem de mizah yönünden de desteklemiş. Esas kızımızın eski aşkının reddedildiğinde bir anda uçamayıp ilk kez oluyor demesi gibi.

Herkesin anormal olduğu durumda normal olunca anormal olan sen oluyorsun. Süper güçlerle çevrili de olsan bir süre sonra sıradan herkes gibisin. Bu tarz bir metafor birçok yorumlamaya da açık bırakıyor diziyi ki düşünmesi de üstüne baya eğlenceli. Sen Aydınlatırsın Geceyi filmindeki gibi bir fikir aslında. Oradaki gibi herkesin sahip olduğu süper gücün olması seni ayrıcalıklı yapmıyor. Seni sen yapan yine sen oluyorsun, kendini olduğun gibi sevip kabul ettiğin zaman bu dünyada mutlu oluyorsun. Zamanı geri alabilsen geri geldiğinde yine aynı sen olduğunda değişen bir şey olmuyor. 

Soundtracki de aşırı başarılı olan bu dizide shazamı hazır tutun derim. Muhteşem bir playlist sizi bekliyor; Metric'ten Mitski'ye The Moody Blues'a birçok sevdiğimiz ve yeni keşifler yapabileceğimiz şarkılar mevcut. İkinci sezon gelse de izlesek!

Bu dizileri sevdiyseniz bunu da seversiniz, bu diziyi sevdiyseniz ve aşağıdakileri hala izlemediyseniz onları da seversiniz. 

Misfits

In The Long Run

Fleabag

Crashing

The End of the Fucking World

Devamını Oku »

21 Ekim 2023 Cumartesi

Film Ekimi, Bir Oyun ve Birkaç Kitap

Merhaba, arkadaşımın hatırlatması ile Film Ekiminde bu sene iki filme gitme fırsatı buldum. Üçüncüsünü de yarın izleyeceğim. Bu hafta içinde hastalıktan kırılsam da iki film ve bir oyuna gitmeyi ihmal etmedim. Şimdi biraz onlardan bahsedeceğim. Bahsetmeden önce iki sorum var. Bayadır kitap almıyorum, son zamanlarda en çok sipariş verdiğiniz ve güzel kampanyaları olan site hangisi? Ben genelde Amazon'dan sipariş veriyorum, tek tük aldığım kitaplarda toplu bir alışveriş yapabilirim alternatif bu aralar hangi siteler var merak ediyorum. Diğer sorum da arada eskiden katıldığım ama yazmadığım etkinlikleri okumak hoşunuza gider mi? Yorumlarda beni aydınlatın :D . 

All of Us Strangers - Andrew Haigh 


Başrol oyuncuları hot priestimiz Andrew Scott ve After Sun'ın daddysi Paul Mesal'i görünce yönetmen de çok sevdiğim  45 Years ve Weekend filmlerinin yönetmeni olunca beklentiler hayli yüksek salonun yolunu tuttuk lakin ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Film çok kötüydü. Senaryo o kadar kötüydü ki kitabı okumasam anlamakta güçlük çekerdim. Kitabı da elimdeydi ve gitmeden bir hafta önce okudum ve kitaptaki fikri sevsem de beni çok şaşırtmadı, sonu da tatmin etmedi. Kitapta karakterlerin neyi niçin yaptığı çok net iken filmde karakter derinliği asla olmaması beni filmin içine baştan sona alamadı ve duygudan uzak kötü bir film izledim. Yer yer didaktik olması da beni rahatsız etti. Muhteşem oyuncu kadrosu maalesef kötü senaryoda kaybolmuş Claire Foy'a ayrı parantez açmak isterim zira kendisi endişeli anne rolünde diğerlerinin yanında parladı. Soundtrack de çok güzeldi, görüntüler de. Onun dışında maalesef benim filme puanım beş üzerinden 2 kitaba ise 3. 

Filmi ilk kez gitme fırsatı bulduğum Kadıköy Sineması'nda izledim. Koltukları aşırı rahatsız, belki de benim boyumun uzunluğundan kaynaklı sığamadım, bacağım ağrıdı. Kutsal Motor'dan Zeynep ve Kaan hatta bana kitap okumayı yeniden aşılayan Melikşah da bu seanstaydı. Sahi araları neden bozuldu, aşırı meraktayım.

Kitap: Yabancılarla Bir Yaz - Taiçi Yamada



Anatomy of a Fall - Justine Triet


Toni Erdmann filmine bayılan biri olarak Sandra Hüller'i bir saygı duruşu ile selamlayıp iki buçuk saatlik serüvenimize başladık. Filmde kocası çatıdan düşüp ölen bir kadının kocasının ölümünden suçlanmasıyla açılan davada iki görüşe de ortada duran ve kararı tamamen seyirciye bırakan bir film izliyoruz. Kadın gerçekten kocasını öldürdü mü yoksa bu bir kaza mıydı? Film baştan sona tutarlı ve iki fikre de eşit uzaklıkta olmasıyla takdire şayan olsa da Palme D'or alıyorsa da diğer filmler ne kadar kötüydü diye düşündürmedi değil. Benim puanım filme beş üzerinden 3.5. 

Filmi Atlas'ta izledik ve koltuklar nitekim daha rahattı :).

öneri makinesi



Güne Bakan Cam Kırıkları - Memet Baydur


Oyuncular: Almila Uluer ve Kerem Atabeyoğlu


Bir parkta tanışan iki yabancının sohbet/hikayelerinden oluşan yer yer güldüren ama yazım ve sonu bakımından pek de güçlü olmayan bir oyun. Minoa Pera'da her perşembe sahneleniyor bildiğim kadarıyla. İstanbul Modern Sanat'ın geçici yerini muhteşem bir yer yapmış Minoa, bayıldım. Buraya da birkaç fotoğrafını koyacağım. Zamanında Agnes Varda'nın Yersiz Yurtsuz'unu izlediğim salonda izledik bu oyunu. O salonu sahne yapmışlar iyi de yapmışlar umarım daha çok şey izleriz orada zira mekan o kadar güzel ki sık sık oraya gideceğim gibi duruyor. Kafesi açılsın, o bitkiler ve kitaplar arasında Christmas zamanı gitmek için sabırsızlanıyorum. 








Anais Nin - İçsel Kentler Serisi


Şimdi serinin üçüncü kitabına başlamış bulunmaktayım. Ateş Merdivenleri çok sevdiğim bir başlangıç kitabıydı Albatrosun Çocukları ise ilki kadar sevebildiğim beni içine alan bir kitap olmadı. Ateş Merdivenleri kadın olmak ve seçimleri ile ilgili o kadar düşündürücüydü ki bakış açısı ile özellikle yazıldığı dönem düşünülürse çarpıcı bir roman. Serisinin devam kitapları da elimde, sıra sıra okunmayı bekliyor. Benim metro kitaplarım oldu, kısa romanlar olmasına rağmen okuması çok da kısa sürmüyor akıcılık bakımından ondan kaynaklı olsa gerek metroda daha rahat okunuyor :D. 

Buse Cinayeti - Mehmet Murat Somer (Hop Çiki Yaya Serisi)


Bir dedektiflik serisinin ilk kitabı ama bazı kaynaklara göre Peygamber Cinayetleri ilk kitap. Emin olan varsa aydınlatsın. Gündüzleri website güvenliği ile uğraşan geceleri pay sahibi olduğu kulüpte çalışan karakterimiz kulüpte çalışan kızlardan biri öldürülünce merakına yenik düşerek cinayeti aydınlatmaya çalışır. Rengarenk karakterleri ile sonundan çok karakterin günlük yaşamını okumak daha çekici. Sonunu öğrenmek için değil karakterin tepkileri için okuyorum bir yerde ve polisiye olarak çok heyecanlandırmasa da klasik müziğe bayılan Rupaul hayranı Audrey Hepburn kostümleri giyen karakterimizin yaşamını okumak çok daha çekici. Bir de Hüseyin ile olan ilişkisi biterse üzüleceğim şu an net gibi lakin 7 kitap okuyacak kadar şans verir miyim izleyip görelim. Keşke dizisi olsa da izlesek diyeceğimiz bir roman. 


Sizin aralarında izleyip okuduklarınız var mı sizin puanlar nasıl? 
Devamını Oku »

1 Haziran 2022 Çarşamba

İstanbul'da Bahar (Goran Bregovic, Shantel, Baba Zula, Bilal Göregen)

07.05.2022 gününden notlar:

İstanbul'da sıcaklıklar çok artmasa da müzikle ısındığımız bir festival yaşadık. Balkan müziklerine bayılıyorum, gelen isimler de sevdiğim isimler olunca eğlence ve dans kaçınılmaz oldu. Küçükçiftlik Park'a ilk kez gittim ve mekanı biraz öveceğim arkadaşlar yüksek müsaadenizle. Bir mekanın iyi olup olmadığını anlamak için o mekanın tuvaletine bakın, size her şeyi söyler. Bu mekanda ne deli gibi sıra bekledim ne de içeride sıkıntı yaşadım. Aksine görevli ablalarımız sürekli kontrol halindeydi; peçete yenileniyordu ve temizdi. Bu blogda da tuvalet övmedim demem ama gerçekten önemli konu, özellikle böyle öğlenden başlayıp geceye kadar devam eden organizasyonlarda biralar, şaraplar su gibi akarken kendini tuvalet ararken buluyorsun ve böylesini bulmak çok büyük rahatlık. Teşekkürler. 

Konserlere gelirsek önce Bilal Göregen çıktı, adam tek kişilik orkestra ya, her arada çıktı ta ki Shantel'e gelene kadar ama oraya geleceğiz. Daha sonra roman havaları ile coştuğumuz Ahırkapı Büyük Roman Orkestrası geldi. Sonra Baba Zula geldi ama "Bir Sana Bir De Bana" çalmadı ya :/, yine de Baba Zula severiz tabi ki :). Sonra Shantel çıktı ki kendisi coşturdu ortalığı. Ben "Disco Partizani"'den dolayı biliyorum kendisini ve açıkcası Dj olduğunu o gün öğrendim :), şarkıcı sanıyordum. Tek başına çıktı ve tam bir şovmen, hatta oyuncu. Bayıldım. Eğlendirmeyi çok iyi biliyor. Seyircileri sahneye aldı, sonra kendisi seyircilerin yanına geldi falan, net eğlendirmeyi biliyor. Azis çalınca da kalbimizi kazandı tabi ki çünkü Azis kırmızı çizgimizdir. 

Goran Bregoviç Wedding and Funeral Band ile de kapanışı yaptık. Aşırı eğlenceliydi özellikle sahnede ilk sırada olduğumuzdan bir şey göremesek de ben saksafon çalan beye gülümsediğimde karşılık vermesi ve solistlerden biriyle uzaktan işaret diliyle birbirimize kalpler öpücükler göndermemiz paha biçilemezdi :). Goran bey ve solistlerden biri oturduğu için boyun bölgelerine kadar hakimdim gerisini göremedim ayağa kalkana kadar :). Sevdiğim ve bildiğim tüm şarkılarını çaldılar. Caje Shukareji, Chai bella, Gas Gas, Kalaşnikof ve tabi ki Ederlezi. Çok seviyorum hepsini ama Ederlezi ve Caje Shukareji bayılırım. Öyle tatlı bir konserdi. 

Mekanda aile çay bahçesi gibi bir durum da vardı. Çoluğunu çocuğunu köpeğini alan gelmiş yerlere sermiş battaniyesini zaten puf da veriyorlardı minik masalar da vardı. Gayet tatlı bir ortam, çimlere yayılmalık. Biz de aldık biralarımızı yayıldık puflarımıza. Puflarımızdan Shantel'e kadar kalkmadık yemek ve içki dışında. Çok keyifli bir ortam vardı. Tabi içki ve yemek havaalanlarını aratmayacak bir fiyat listesine sahipti. Shantel ve Goran beyde koptuk zaten. Küçükçiftlik Park hikayelerinde de bizi görebilirdiniz, festival yüzü de olmadık demeyiz :). Sonuç olarak keyifli bir cumartesiydi, nice keyifli cumartesilere diyoruz :). 

Devamını Oku »

30 Mayıs 2022 Pazartesi

İstanbul'da Bir Cumartesi! (Sergi+Stand-Up+Drag Show)

30.04.22 gününden notlar:

Havalar her ne kadar biraz ısınmaya yüz tutsa da tüm hafta içinde en soğuk ve rüzgarlı günü için bir cumartesiyi seçmişti, bizim de en etkinlik dolu günümüzü. Öncelikle uzun zamandır merak ettiğim ve sosyal medyada bakmadığım eserini bırakmadığım Esra Gülmen'in Pilevneli'deki sergisine gittik. Eserler net ve açıktı. Kendimden o kadar çok şey buldum ki Esra benim ruh eşim diye düşündüm. Anksiyete, self sabotaj, depresyon, duygular ve duygular. Son zamanlarda özellikle karmaşık bir ruh halinde olduğum düşünülürse bu sergi bana en azından yalnız olmadığımı hissettirdi. Herkese de şiddetle tavsiye ediyorum, mutlaka gidin, fotoğraflar çekilin ve hatta uzun uzun bakın. Ben çok sevdim, aşağıya da birkaç foto bırakıyorum.  

                                  



                   



İkinci etkinliğimiz için Ataşehir'e yola çıktık. Karşıya geç, dolmuş ara derken biraz bir şeyler atıştırıp Dasdas'daki uzun zamandır canlı izlemek istediğim Deniz Göktaş'ın stand up gösterisine yetiştik. Açılışı Ali Fuat Ergüner ve Amansız Övücülerden Tuna Kalınsaz yaptı. Ali Fuat'a güldüm ama bir saat izlemem gibi ama Tuna'yı izlerim :). Deniz Göktaş'ı Youtube'daki mınçıka, Athena Gökhan, sosyal fobi ve kişisel favorim vegan şakasından çok seviyorum. Podcastlerini de dinliyorum arada. Sonuç olarak politik ve kara mizaha doyduk. Ben çok beğendim. Daha da ileri gitmesini istedim çünkü bazı yerlerde seyircinin nabzına göre şakalarını sınırladığını düşündüm ve o anlarda daha da devam etmesini istedim. Bir daha benim yakama tekrar gelirse izlemek isterim, çok keyif aldım. Tekrar izlemekte de hiç sıkıntı görmüyorum. Bir saat kadar sahnede kaldı ve zaman o kadar su gibi akıp geçti ki ben baya üzüldüm bittiğine. O yüzden tavsiye üstüne tavsiye ediyor ve sıradaki etkinliğimize geçiyoruz. 

Ataşehir'den Caferağa'ya Mecra'ya gidiyoruz bu sefer, Almodovar kadınlarını izlemeye. Etkinlik teras kattaydı ve adım atacak yer yok desem yeridir. Çok kalabalıktı. Yakından olmasa da uzaktan bir show izledik ve bayıldım. Çok güzeldi. 3 farklı lip sync izledik ve bu kadar az mı derken biraz dans ettik ve mekandan ayrıldık ve öğrendik ki bir tur daha gösteri olmuş ve biz kaçırmışız :(. Bu bizi üzse de bir dahakine öğrendik deyip bu etkinlikten de mutlu bir şekilde ayrıldık. Sanatla kalın efem!

Devamını Oku »

23 Mart 2022 Çarşamba

Licorice Pizza - Paul Thomas Anderson (2021)

Paul Thomas Anderson'ın merakla beklediğim son filmi Licorice Pizza'yı geçenlerde izledim. Tatlı bir film olmuş. Başrollerde benim de çok sevdiğim oyuncu Philip Seymour Hoffman'ın oğlu Cooper Hoffman Gary rolünde (öğreniyorum ki karakter Gary Goetzman'dan esinlenilmiş) ve Haim grubundan tanıdığımız Alana Haim yer alıyor. Filmde Alana kendi ismiyle ve hatta tüm ailesiyle filmde oynuyor (onlar da yine gerçek isimleri ile filmde rollere sahip). 

Filmin konusuna gelirsek de 15 yaşındaki Gary çeşitli gösterilere çıkan bir çocuk oyuncudur. Okulda bir fotoğraf çekim gününde tanıştığı Alana'dan etkilenir. Aralarındaki çatışmanın temeli de Alana'nın Gary'den 14 yaş büyük olmasıdır ki bu da aralarındaki ilişkiyi fazlasıyla etkiler. Gary, annesinin refakat edemediği bir günde şehir dışındaki bir oyun için Alana'dan bu görevi devralmasını ister ve böylelikle uzun bir vadeye yayılan gelgitli hikayeleri başlamış olur. Sevdiği kızı etkilemek için ne kadar uygun bir taktik değil mi, yazın bir kenara :). Gary aynı zamanda bir girişimcidir. Halkla ilişkiler şirketlerinde annesiyle yeni fikirlerini hayata geçirir ve haliyle ticaretle de içli dışlıdır. Bir yandan sinema dünyası bir yandan da ticaret derken dönemin farklı simalarını yan rollerde arka planda izleriz.

Yetmişlerde geçmesi tabi ki beni mutlu etti. Kıyafetleri, dekorları falan inceledim. Yan rollerde ünlü isimlerin ünlü isimleri oynaması da hoşuma gitti (Tüm liste için tıktık). Favorim Sean Penn, etkilendim. Bradley Cooper'ın karakteri gerdi beni. Son filmi Uncut Gems ile bizi mutlu eden Ben Safdie de dönemin siyasetçilerinden Joel Wachs'i canlandırıyor. Tom Waits çok tatlıydı, kendisini ne zaman görsem aklıma Iggy Pop ile Coffee and Cigarettes sahnesi gelir, bayılırım. Haim grubunun üyelerinin ebeveynleri ile ailecek filmde yer alması ayrıca hoştu. Özellikle Away We Go filmiyle kalbimizde taht kuran Maya Rudolf (öğrendim ki Anderson'ın partneriymiş) ve hatta 4 çocukları da filmde oynamış. Daha da kimler kimler, açın bakın artık :).


Bu arada filmin mizahı yer yer üst düzeye çıkıyor. Filmde Haim ailesi Yahudi kültürüyle yaşayan bir aile doğal olarak Alana'nın Yahudi kimliği de filmde birçok yerde öne çıkıyor ve bu genelde komedi unsurunu içinde barındırıyor. Bu tarz birçok yer var ama özellikle bir Şabat yemeği sahnesi var ki kahkaha atmaya hazır olun!

Sevmediğim şey karakterlerin yeterince derinlikli olmayışıydı. Belki de bu yüzden yaptıkları bazı seçim ve tepkilere anlam veremedim, eksik kaldı. Gary'nin baba figürünün eksikliği ve buna hiç değinilmeyişi, annesinin kısmen görünmesi ve ilişkilerine dair neredeyse sıfır bilgimizin olması bence önemli eksiklerdi. Gary'ye göre Alana'yı anlamak benim için daha kolay oldu filmde. Onun aile içindeki konumu bir tık da olsa verilmiş ama kardeşleri arasındaki o gizli rekabet yine yeterince gösterilmedi, biraz daha derine inilebilirdi. Yine de izlemesi keyifli bir film. Zaten Nina Simone ile açılan bir film ne kadar kötü olabilir, hatta olmaz. Canım Ninam! Sonuç olarak biraz yetmişler, biraz romantizm ve biraz farklı bir komedi izlemek isterseniz bir şans verin derim! Keyifli seyirler efenim, sinemayla kalın!

Devamını Oku »

21 Mart 2022 Pazartesi

Matrix Resurrections (2021) I Gerek Var mıydı?

Gerek yoktu ama izletti. Ben yeni bitirdim Matrix serisini. Daha önce birkaç kere denedim ama zamanı değilmiş. En son yakın zamanda hepsini izledim, bayıldım. Nedenini açıklayacağım. Öyle eski fanı falan değilim onu demeye getiriyorum, o yüzden benim için kutsal bir seri değil ama yine de çok sevdim. Fikri sevdim. Sonunu çok sevdim. Tabi üçüncü filmin sonundan bahsediyorum. Kısa kısa filmler hakkında notlarımı da alta düşeyim. Gelecekte bakarız yine. 

İlk film çok güzel. Verdiği Alice referansı, kırmızı mavi haplar, yasa dışı işler ve the one olayı. Bir de Trinity. En sevdiğim karakter. Hem güçlü hem destekçi çok güzel bir profili var. Çok seviyorum ve en çok empati yaptığım yakın hissettiğim karakter de o oldu. En iyi onu anladığımı düşünüyorum. Sonuç olarak gerçekten de standart bir vatandaşken bir anda farklı bir dünyanın varlığını keşfedip baş kahraman olma olayı klasik bir Amerikan yapımı fikri olmasına ve her zaman işlemesine rağmen altta yatan mağara alegorisi ile ne kadar aşamalı derin bir yapım olduğunu gösteren güzel bir ilk film.

İkinci filmde o ilk filmdeki felsefe geriye alınmış ve genel anlamda dövüş ve romantik sahnelerin olduğu kısmen sıkıcı bir devam filmine dönüşmüş. Tabi Mimar sahnesi hariç, o sahne ile yeniden ilk filmdeki özümüze dönüyoruz. Film genel olarak zaten aşk filmi, hatta harika bir aşk filmi ama o kadar sıkıcı ve saçma sahneleri var ki (Neo'nun Trinity'i kurtarması gibi) serinin en kötü filmi dersem bana kimse karşı çıkmaz diye düşünüyorum.

Ve gelelim üçüncü filme! Bir kere şu sonu biraz övebilir miyiz? İnsan bencilliğini ve hegemonyasını bir kenara bırakıp makinelerle insanların birbirine muhtaç olduğunu kabul edip barış isteyen bir son kaç bu tarz büyük filmlerde var, elle sayılacak kadardır. Zaten bu bir aşk filmidir ve ana mesajı da makinelerin bu basit ama insani duyguyu anlayamayıp bunun karşısında duramaması diyebiliriz. Bunu da çok güzel yansıtan bir kapanış oldu derdik 2003 -2021 yılları arasında :)

Gelelim asıl konumuza bu kadar güzel bir son yapıp ki Neo'nun ölmemesinden anladık zaten belli ki açık bırakıldı o kapılar o da yetmezmiş gibi Trinity'i de getirdiler ki canım aşkım Trinityim benim başım gözüm üstünedir. Çok seviyorum yeri gelmişken bir kez daha söyleyeyim, her sahnesinde gözüm doldu. Filmin ilk 45 dakikası seyirciyi neden bu filmi yaptıklarını ikna etme çabası sonraki 40 dk Neo'nun 60 yıl sonra hala aynı görüntüyle (K. R genlerine sağlık, bir yaşanmışlık var ama hala güzel) Neo'nun karakteri çok şaşkaloz, pek bir numarası yok gibi de, kendi kendine inanmıyor falan özgüvensiz pek bir şey değişmemiş o konuda ama kendi çapında başarılı bir insan ama Trinity öyle mi, neyse devam edelim :). Bir de fikir yine güzel, Neo'yu hapsetmenin yolunun günümüze uyarlanmış oyun halinden geçmesi ve içinden çıkamadığı durum için terapiye gitmesi gibi. Baya güncel seçimler olmuş. E tabi yeni dünyayı tanıması sonrası bildiğimiz akşam ışıkları altında bol aksiyon, dövüş sahneleri ve kapanış ile filmi özetleyebiliriz :). Yani, devam etse izler miyim izlerim ama ben Karayip Korsanları'nı da izliyorum 5.sini kötü olsa bile, lakin bu sefer de Neo'nun the oneı araması ve gerçek kahramanı yani Trinity'i bulması, ki ilk filmde de keşke bu olsaydı, derken ve sürekli geçmişe dönük hatırlatmalar olması filmi sıkıcı değil( belki biraz :)) ama fazla nostaljik bir havaya büründürdü, hele ki görüntü kalitesi ve teknoloji farkını düşünürsek. Gerek yoktu ama ben kırmızı hapların alındığı zihinlerin özgür kaldığı Trinitylerin inançları uğruna savaşıp the one arayışını yine de izledim ya sıkılmadan. Fazla retrospektif ama güzeldi, seviyorsanız izleyim be karşim, bir şey kaybetmezsiniz. Herkese the onenını Neo ve Trinity'den daha kolay bulduğu bir yaşam diliyor ve sizleri öpüyorum. Görüşmek üzere!

Devamını Oku »

16 Mart 2022 Çarşamba

Komedi Show (Yeni Sezon Atıştırmalık 2)

Çok üşendim hepsine tek tek foto eklemeye, o yüzden aşağı tek bir fotoğraf olarak canım bitkilerimi koyacağım çünkü canım bitkilerim, anayım ben ana plant moması!

öneri makinesi

Yalnızım Mesut Bey - Blu Tv

Uzun zamandır İlişki Testi izleyemiyorum kişisel sebeplerden, o yüzden bu program ilaç gibi geldi :). Şimdi ben bu programı seveceğimi düşünmemiştim lakin Mesut Süre farkını koydu ve yine izlettirdi. Çok iyi bir moderatör, sunucu, bu programda da yine güldürüyor reis. 

BKM Mutfak Stand Up - Gain

Cihan Talay, Anlatanadam, Cem İşçiler ve Özgür Turhan'ın stand-uplarından oluşan kısa bir seri. Ben keyifle izledim. Çerezlik arada atıştırmalık. Hepsinin de ayrı ayrı işlerini izlemişliğim var, genel anlamda güzel olmuş. 

Tuz Biber Stand Up - Gain

Deniz Göktaş, Seda Yüz ve Çağla Alkan (favlarımı saydım, evet) başta olmak üzere Tuz Biber ekibinden bir seri. Ben youtubedan tanıdıklarımı ve sevmediklerimi geçtim açıkcası. Yukarıda saydığım üç ismi çok sevdiğimden onları ve birkaç daha önce izlemediğim ismi izledim. Arada yine bakarım, güzel olmuş. 

Çimen - Youtube

Konuşanlardan sonra bu tarz interaktif işler arttı ama Çimen bunların en komiklerinden. Cem ve Fazlı'yı İlişki Testinden tanıyorum ben de, bu yeni içeriklerini de takip ediyorum. Her perşembe yeni bölümü izliyorum, güzel gidiyor. 

Diye TV - Youtube

Melihşah Altuntaş gün geçmesin ki önerdiği bir şeyi ben sevmeyeyim. Gerçekten yine nokta atışı bir öneri. 2000ler tutmamış dizilerini izleyen müthiş eğlenceli iki arkadaşın yorumlarını izlemek çok güzel. Ah bir de telif yemeseler! Son bölümleri maalesef medyapımdan telif yemiş ve ne alaka? Soruyorum sizin tutmamış dizinizi yeniden gündeme getirmiş insanları banlamak neden? Durduk yere nefret kazandınız, ama pes etmesinler hep izlesinler ben bayılıyorum. Çok güzel bir içerik! Telif yiyen dizide de Caner Özyurtlu'nun olması tesadüfü beni mutlu etti, güldürdü :).  Ayrıca o diziyi de izlemişliğim var arkadaşlar zamanında, o yüzden kanal bana oldukça hitap ediyor :).

Melikşah Altuntaş - Youtube

Melikimiz kanalına mükemmel içerikler yüklüyor. Evimde gibi hissediyorum. Sevdiğim her şey var. Ekstrem düzeyde kutu açma ki bayılıyorum en sevdiğim aktivitedir, ev dekorasyonu (evi çok güzel), dizi film yorumları, kitap önerileri ve her şey. Hobilerimizin ve zevklerimizin uyuşmasından Mekik'in evinden yaptığı bu yayınlar ve müthiş bir koleksiyoncu olması beni benden alıyor. 

Cake Mosq - Youtube

Drag queenimiz Cakekimizin ünlüleri drag queene dönüştürüp röportaj yapmasına bayılıyorum. Çok eğlenceli ve muzır sorularıyla ünlülerimizi terletiyor diyebiliriz. 

Kutsal Motor - Youtube

Sarı örtümüz geri döndü. Birçok talihsizliğin üst üste geldiği geçen sezondan sonra Şokokpoplu güzel bir bölümle Aşırılar serisi ile giriş yaptı. Hatta Şebnem Bozoklu ile ikinci bölümü de geldi. Devamını bekliyoruz. 

Loş Sohbet - Youtube

Canerimizin Loş Sohbetini uzun zamandır izlemiyordum, bu aralar yeniden izlemediğim bölümleri izlemeye başladım, aynı keyif. Hatta Laps Laps Laps ve bazı bölümlerini yeniden izliyorum, çok komik oluyor. Keşke yine kitap videoları çekse, onlar da çok keyifli oluyordu. Kendisinin önerisiyle aldığım kitaplara hala başlayamadım ama olsun :). Fazla kitap önerisinden zarar gelmez.

Volkşov - Youtube

En güzelini, göz bebeğimi, canımı ciğerimi, madalyonun diğer yüzünü, komedi üstatlarını, Güllü hayranlarını, İstanbul'un güzide semtlerini, saykedelik yaşamın kaynağını, benim kalbimin sultanını, gönlümün efendisini sona sakladım. Gelmiş geçmiş en güzel format, mükemmel bir üçlü ile devam ediyor. Bölümler az gelse de harika bir içeriğe sahip youtube kanalı Volkşov. Pınar Fidan, Oktay Kaya ve Cihan Akıncı'nın İstanbul'un güzide semtlerini karış karış gezdiği ve bizlere tanıttığı esprilerin havada uçuştuğu mükemmel bir gezelim görelim parodisidir bu! Çevremdeki herkesi darlayıp yetmezmiş gibi similasyonunu bana öneren arkadaşımla yaptığım müthiş bir youtube içeriği arkadaşlar. Bir gün bu similasyonların birinde gerçeği ile karşılaşacağız, hissediyorum. Şimdi ne yapıyor izliyorsanız bırakıyor ve Volkşovun bir bölümünü izlemeye başlıyorsunuz. Ben şahsen sürekli tekrar tekrar izliyorum ve her yeni bölümle bir tur daha baştan sona tekrar izliyorum çünkü Volkşov bağımlılık yapar!

Banu Berberoğlu - Youtube

Kraliçe döndü arkadaşlar, belki kaçıranlar var diye yazayım dedim. Özledik kendisini ve vloglarını.

Devamını Oku »

12 Mart 2022 Cumartesi

8 Dijital Yerli Dizi (Yeni Sezon Atıştırmalık 1)

Son zamanlarda dizilere yöneldim, daha sakin kafa yormayan kolay akan şeyler tercih edince art arda çok fazla dijitale yapılan iş izlemiş bulunmaktayım. Bir de komedi ağırlıklı bir liste daha yapacağım son zamanlarda severek izlediklerimi. Ruh halim bu tarz şeyler izlememe sebep oldu. Böyle böyle 8 dizi izlemişim, daha da birkaç merak ettiğim dizi var. 

Şimdi size de iki önemli sorum var, aşağıdakilerden izledikleriniz var mı? Daha da önemlisi bunu da izle kesin seversin diyeceğiniz bitmiş mini dizi öneriniz var mı? Bekliyorum yorumları! Hadi başlayalım!

Gibi - Exxen

Sevdim, bazı komik olmayan bölümleri de var ama genel olarak güzel bir dizi olmuş. Sanat yönetimine renk şemasına bayıldım. Favori bölümlerim var, olmayan da var ama genel anlamda severek izliyorum. Daha çok İlkkan ve Yılmaz adlı iki yakın arkadaşın günlük yaşamdaki absürt olaylarını anlatıyor. Arada başka arkadaşları gelip gidiyor derken, güzel izleniyor. Şarkılarını bile kaç kere dinledim bilmiyorum :), şimdiden dönemin kült dizileri arasında yerini aldı.

Ayak İşleri - Gain

Caner Özyurtlu ve Volkan Öge işbirliği. Nüfuzlu ve zengin iş adamı Sermet'in ayak işlerini yapan iki iş arkadaşını izliyoruz. Vedat uzun yıllardır bu işi yapıyor ve yanına genç yetenek felsefe düşkünü Evren'i verince aralarında güzel bir çatışma oluşuyor. Dizide verdikleri film referansı olan bölümler çok güzel, Matrix'te koptum mesela. İkinci sezon da daha güzel gelmeye başladı bana, ilk sezonda da bir bölüm var ki Canerim, Volkanım diyeceğim izleyince anlayacaksınız, olağanüstü çok komik! O bölümde Uraz K. beyin konuk olması da ayrıca komik. Ek not; Çağlar Çorumlu çok iyi oyuncu ya, Loş Sohbet'te de izledim baya profesyonel bir kişi. Evren'i de izledim orada farklı bir kişilik tam da hayatımda olması gereken bir arkadaş tuhaflığına sahip, bayılırım :).

10 Bin Adım - Gain

Ya iki minnoş eski sevgilinin 10 bin adım macerası. 10 dklık çok tatlı bir dizi olmuş. Engin Günaydın beni çok güldürüyor, çok iyi oyuncu. Bazı bölümleri de aşırı güzel. Devin Özgün Çınar yazıyor, güzel de yazmış. Devamı gelir umarız, ben keyifle izliyorum. 

Yarım Kalan Aşklar - Blu Tv

Böyle güzel bir konuyu neden harcamışlar anlamak mümkün değil. Dilan Deniz gerçekten çok kötü bir oyuncu ama gerçekten, Burak Deniz müthiş yakışmış role, senaryo çok kötü yazılmış. İlk bölüm çok güzel heyecanlı başladı, kara mizaha olan yatkınlığından yer yer de aşırı komik ama devamı gelmiyor. Gazeteci Ozan öldükten sonra başka bir bedende yarım kalan işini bitirmek için yeniden hayata gelir. Bedenine girdiği kişi de katili olunca işler iyice karışır. 

Pera Palace'ta Gece Yarısı - Netflix

Konu yine çok güzel ama senaryolar neden kötü anlam vermek mümkün değil. Mekan çok güzel, zamanda yolculuk harika, dönem olması güzel ama senaryo yine kötü. Sevgili Tansu Biçerimiz canımızın ilk bölümde yaralı parmağı birkaç bölüm sapasağlamdı mesela bu tutarsızlık beni rahatsız etti. Dark'ı da anımsatan ama kurgu konusunda sıkıntı çeken bir dizimiz. Yine de keyifle izledim mi izledim çünkü Selahattin Paşalı hayranlığım çünkü zamanda yolculuk fanlığım. İkinci sezonu gelsin koşup yine bitiririm bir günde hiç sıkıntı değil ama senaryo ve kurgu çalışılsın artık. Fikirler heba oluyor, üzülüyorum.

Aynen Aynen - Blu Tv

İlk sezonunu youtubedan izlediğim geçen yine aklıma gelen mini dizi. Bir iki sezon daha iş yaparken arkada çaldı ama bitiremedim, belki bir şey bulamadığım zamanda yine bu şekilde izlerim, sıkıcı bir yerden sonra. Nil kızımızın bu sefer olacak diye yola çıktığı erkek arkadaşı Emir (ki bir diğer fanlığımın öne çıktığı Uraz Kaygılaroğlu oynuyor) gidiyor ve Kerem Bursin ev arkadaşı olarak geliyor üçüncü sezonda. 

Leyla İle Mecnun - Exxen

Dijitale geçti biliyorsunuz, olur mu olmaz mı derken izledik. Hem eski tadı hem de güncel olayları yakaladığından niye yaptınız demedik hiç. Lakin çok dram! Özellikle ikinci sezonda gülmekten çok hüzünleniyorum, daha çok gülmek istiyorum. Yine güzel ama biraz daha drama dönmüş gibi geldi bana, absürdlük fantazya azaldı, oraya acil takviye diyelim. 

Bizden Olur Mu? - Blu Tv

Ya neden izledim hiç bilmiyorum, kısa ve arkada oynasın diye herhalde. Bir iki kere güldürmüşlüğü var ama son bölümlere atlaya atlaya baktım :), bir yerden sonra iyice tekrar oluyor. Bölümler de 17 dk falan bu arada :). Dizide en sevdiğim şey Deniz Işın'ın kulak piercingleri oldu çünkü ilgi alanım. Söylemesi ayıp bende de 16 tane var, hepsi made with love :). Bakmalara doyamadım. Normalde de Deniz Işın'a gülüyorum bu arada hikayelerine falan instagramda, kendisi de bir ikizler kadını ki bayılırım :). 

Devamını Oku »

15 Aralık 2021 Çarşamba

La Meglio Gioventu - Marco Tullio Giordana (2003)

Her zaman sıcağı sıcağına yazmak en iyisi! Sonra aylarca tekrar gözden geçirilmesi paha biçilemez! Neyse ki bu o kadar sürmedi :). Merhabalar, nasılsınız görüşmeyeli? Ben de çok değişiklik var ama onları anlatacak hiç halim yok; onun yerine son izlediğim filmi size anlatayım. Siz film severler özellikle kitap kurtları bir de İtalya hayranları bu filme bayılacaksınız. İçinizi ısıtacak ve size kocaman sarılacak bir film yazısı ile buradayım.

Baştan söyleyeyim 6 saat ama bir 6 saat daha olsa izlerim herhalde. O kadar akıcı bir film ki saat 4:12 ve benim aklımdan geçen sadece hislerimi tazeyken yazıya dökmek. Bana güvenin! Uzun diye başladığınıza asla pişman olmayacaksınız. Hani kalın kalın kitaplar vardır okuyana kadar gözünüz korkar ama bir başlarsınız nasıl geçtiğini anlamazsınız işte "The Best of Youth/Gençliğin En İyisi" de öyle bir film. İçimi ısıtan elimden bırakamadığım o gözümü korkutan kitap gibi hissettirdi bana. Sakın korkma, hemen al oku diyeceğim o kitap gibi bu filmi de hemen önermem gerekiyordu anlayacağınız. 


Gelelim filme; Matteo ve Nicola ailesiyle yaşayan ve üniversitede okuyan iki kardeştir. Yaz tatili için arkadaşlarıyla gezi planlayan bu iki kardeş Matteo'nun ruhsal problemleri olan Giorgia'yı hayatlarına dahil etmesiyle ikisinin de hayatı apayrı yönlere gidecektir. Matteo başına buyruk şahsına münhasır ailenin diğer üyelerinden farklı bir profil çizen nitekim daha içe daha kapanık bir karakter iken, Nicola daha sosyal ailesi ile sürekli iletişim halinde ve ihtiyaç durumunda yardıma koşmaya hazır bir kişilik. Onların tercihleri ile gittikleri yollarda gelişimini ve dönüşümünü izlemek de çok güzeldi. 

Arka planda İtalya'nın siyasi tarihi yer alırken bu iki kardeş odaklı bir ailenin hikayesini izliyoruz. Bu çok kullanılan ve tutan da bir denklem ama pratikte aileyi hep beraber kalabalık bir şekilde işlemektense farklı tercihler sonucu hayatları değişen bireyler üzerinden anlatması benim ayrıca hoşuma gitti. Özellikle iki ayrı kutuptan anlatması daha da hoşuma gitti. Filmde bir aile nasıl çeşitli olabilirse o kadar çeşitli profiller var. Aile aslında küçük İtalya diyebiliriz, bu küçük dokunuşla da olabildiğince farklı yönlerden ülkenin hali az çok gösterilmeye çalışılmış. Düşünülmesin ki abes kaçmış aksine her karakteri hikayeyi heyecanla takip ediyoruz.


Onlar gençliklerini yaşarken biz de küçük bir İtalya turuna çıkıyoruz Matteo ve Nicola'nın peşinden. 1966-2002 yılları arasında özellikle 70lere kadar olan kısımda bir dönem gençlerinin ruh halini ve  bulunduğu ortamı açıkça gösteriyor. Günümüze ne şartlarda nasıl geldiğini çekinmeden göstermiş. Tarih bilenler daha iyi anlayacaktır ama ben gördüğümle de bir neslin nasıl hangi ortamlarda yetiştiğine dair bağlantıları mantıklı ve etkileyici buldum. Söylemekten çekinmemiş çoğu şeyi, ne varsa koymuşlar. Bu da zor bir iş olsa gerek, baya bir ön çalışma isteyen de bir film olmuş.

Bir neslin nasıl yetiştiğine dair güzel bir fikir veriyor. Öyle güzel işlenmiş bir fikir ki bu döngüsel şekilde devam edeceğinin de habercisi. Yine hayatın bir çember, sonu gelmez bir döngü olduğuna dair yapılmış güzel bir film. Her şeye rağmen hayat devam ediyor, insanlar ölüyor, doğuyor, hayat hep akışta sen de gelip geçen bir parçasısın. Bıraktığın iz kadar var oluyorsun, sevdiklerin uğruna, savaştıklarınla bazen de tercihlerinle. Çok sevdiğim bir söz vardır, "Her şeyin sana olmasına izin ver: güzellik ve terör. Sadece devam et. Hiçbir duygu nihai değildir". İşte öyle bir film. Tam bu acıyla yaşayamam, bu son derken insan oluyor ve yeni şartlara beklemediğin anda uyum sağlıyorsun. Her acı bir süreç ve geçici! Yine de sevmek ve sevilmek güzeldir diyor ya, insanın içi ısınıyor, yaşamanın bir anlamı oluyor gibi, neden geldim bu dünyaya anladım diyorsun. 

Zaten ağlamaktan helak olmuşken bir de sonda Jules et Jim filminin soundtrack müziklerinden "Catherine et Jim" çalınca yaralarımıza gerekli tuzlar basılarak bitiriyoruz filmi. Bayıldım, bayıldım! Çok güzeldi! Anlatırken bir daha izleyesim geldi. Onlar moka pot çıkarıp kahve içtikçe içim daha da bir ısındı, mutlu oldum. Bu filmi izleyin izlettirin. Her zamanki gibi aşkla sevgiyle sinemayla kalın efem!

Devamını Oku »